ALEVİ EĞİTİMİNİN ALTYAPISI ve ÖĞRETİMİ

ALEVİLERİN YURT DIŞINA GÖÇÜ

SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

5- ALEVİ EĞİTİMİNİN ALTYAPISI ve ÖĞRETİMİ

Aşkın şerbetinden içtim hâk oldum

Kudretten donumu giydim pâk oldum

Hem Hakk’a ulaştım hem de Hak oldum

Anın için îrâd etmem ölümü

Aşkın şerbetinden içen âildir

Kırklara nişan gösteren sâildir

Şah Hatâyı hizmetine kaildir

Mevlâm esirgesin mü’min kulunu

Manâkıb-al-esrâr Behcet-al-ahrâr’ dan

îrâd=söyleme

âil=aileden

sâil= soran

kail=râzı olmuş

İÇİNDEKİLER

Giriş

A- KÜLTÜR VE DİN

1- Kültür nedir, nasıl birbirlerini etkilerler?

2- Kültür unsurları nelerdir?

a. Dil

b. Din

c. Gelenek ve görenek

d. Sanat

e. Dünya görüşü

f. Tarih

3- Kültürün Özellikleri

4- Kültürün İşlevleri

5- Kültürün Kazanılması

B- KURUMSAL YAPININ İÇİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM PLANI NASIL UYGULANACAK ?

1- Eğitim ihtiyaçı neden belirdi?

a- Üyelerin eğitim ihtiyaçları

b- Dedelerin eğitim ihtiyaçları

c- Dernek yöneticilerinin eğitim ihtiyaçları

2- Eğitimin hedefi kimdir?

3- Eğitim nasıl verilmeli?

4- Eğitimi kim verecek?

C- ALEVİ ERKANI EĞİTİMİ ÖNERİSİ

1- Türk dilinin ibadet dili olarak kalması ve sözlü kaynaklar

2- Yazılı temel kaynaklar

a- Aleviliğin günümüze kadar gelmiş ilk yazılı kaynakları

b- Oniki İmamcılığa ilk düşünsel ve inançsal çehresini veren kitaplar

c- Alevi- Bektaşiliğe ait olanlarda seçmeler

d- Alevi Eğitimini Dedeler, Rehberler özetle şu temelde verebilir

D- “ERKÂN” EĞİTİMİNE “AKADEMİK” DESTEK

E-ALEVİLİK EĞİTİMİ İÇİN BİR KAÇ SEÇME KİTAP

GİRİŞ

Uzun zamandır Avrupa'da bulunduğumuz ülkelerdeki dernek çalışmalarında, bilhassa gençlerden gelen, “Alevilik nedir? Alevilik İslamın içinde mi, dışında mı?” sorusuyla karşı karşıya kaldığımızı, derneklerimizde Alevi inanç eğitimi eksikliğinin eriştiği boyutları gördüğümüzü ve acilen bir şeyler yapma ihtiyacını hissettiğimizi söyledik.

Alevi toplumunun kapalı köy ortamından değişik kültürlerin ve inançların birarada yaşadığı açık kent ortamına geçişte geleneksel kültür ve inanç eğitim ve öğretiminde kopukluklar, eksiklikler ve ihmaller olduğu bir gerçek. Hele Avrupa'nın değişik ülkelerine göçte kültürel ve inanç yaşantımızın devamlılığında kopukluklar daha da belirli oldu. Nesiller arası farklar daha da açıldı.

Çoğunluğu ne bir Cem, ne bir Pîr, ne bir mürşit hatta ne de bir Dede veya Baba görmemiş olan gençlerimiz “Alevilik nedir?” diye sormakta haklılar. Çünkü geleneksel Alevilik eğitim ve öğretim kanalları etkili bir şekilde işlemiyor. Bu kanallar işlemeyince de Alevileri parçalamayı ve/veya kendi siyasî amaçları için kullanmayı hedef alan bir takım odaklar Alevi kimliğini de kendilerince tanımlıyorlar. Alevi olduğunu söyleyenlerin ağzından da “Alevilik İslamın dışındadır” ifadesini duyan gençlerin bunu söyleyenlere inanmaları maalesef şaşılacak bir şey değil.

80li yıllardan beri ilim adamları Alevi dinbilgisi (teolojisi) ve tarihini ciddi ilmi temellere oturtulup büyük gelişmeler kaydettiyseler bile bu bilgi birikimi Alevi topluluğu eğitim ve öğretim kanallarına aktarılamadı.

Bugün ortaya çıkan gözlemler şunlardı:

1- Bugün kurumlarımız işlevlerini tam yapamadıklarından bu eğitimi yapamıyorlar. Ortada bir boşluk var;

2- Alevi eğitiminin verildiği ilk yer Cem'dir, Alevilik burada yaşar, öğretilir ve öğrenilir. Ne yazık ki Avrupa ülkelerinde çok nadir Cem yürütüyoruz. Bu da gençlerin Alevi erkanını görmesine, temel kuralları (erkânı)) somut olarak

yaşamasına, temel kavramları anlamasına ve kullanmasına, hele “Vahdet-i vücüt” felsesini hissetmelerine yetmiyor;

3- Eğitim seviyeleri Avrupa ölçülerine göre olan gençler sadece erkân eğitimiyle yetinmeyip, bunu ilmi temellerde “Akademik” Alevi bilgisiyle tamamlamak istiyorlar. Yani kültür ve din ilişkisinin, İslam tarihinin, inaçsal ayrışmaların oluşmasının, Alevi tarihinin, inançının ve erkânının hangi kültürel ve dinsel temele dayandığının ilmi eğitimini de istiyorlar.

4- Bu somut ikibaşlı, bilimsel Alevilik eğitiminin hedefi, Aleviliğin açık seçik şekilde tanımlanması; bu tanımlanmanın da kapsamlı olarak ve dış şartlara uygun en iyi şekilde aktarılması; bu aktarım sonunda canların Aleviliklerini bilinçli bir şekilde yaşamaları; ve yaşam içinde de Alevi Topluluğunun gerekli en uygun temsil edilme yollarını yani kurumsallaşmasını sağlamaktır.

5- Bu, birbirini tamamlayan iki başlı eğitimin en kısa zamanda hayata geçmesi lâzım.

Bilinçli ve planlı olarak Alevi kavramlarını çarpıtarak, içini boşaltarak siyasi görüşlerine alet edenlere sadece karşı çıkmak, isyan etmek kafi değil. Aynı zamanda Aleviliği daha iyi anlamak, bilgimizi arttırmak ve bildiklerimizi bir eğitim ve öğretim sistemine oturtarak daha etkili bir şekilde anlatabilmemiz gerekli.

Aleviliği anlamak hem kolay hem de zor bir girişim. Aleviliği anlatmak daha da zor. Daha başlangıçta Aleviliğin temellerine ilim ve mantıkla bakarsak anlamakta anlatmakta daha kolay olur.

Önce herkesin “Kime, nasıl ve neyi” öğreteceği hakkında herkesin ne yaptığını bildiği bir yapının kurulması çok önemli. Sonra da sağlam ve tutarlı bir içerik vermeye gayret edeceğiz. Gelecekte bu içerikte düzeltmeler yapılabilir, hedefine göre daha uyumlu hale getirilebilir. Önemli olan kurumsallaşma yapısının oturması ve iyi çalışması. Sistem iyi çalışırsa içeriğin değişmesini rahatlıkla hazmeder ve etkili olmaya devam ederiz.

Bu konuda daha önce yapılan eğitim çalışmalarının olumlu taraflarını olduğu kadar başarılı olmadığı noktaları da göz önünde tutmağa gayret ettik. Fakat hemen bir uyarı yapmakta fayda var: eğitim masa başında ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın önemli olan somut olarak bir eğitimci tarafından nasıl hayata geçirildiğidir. Sonrada devamlı özeleştiri yapılarak ve eğitici- eğitilen arasında ki bilgi alış-verişi sorgulanarak her an düzeltmeler yapılmasıdır.

A- KÜLTÜR VE DİN

Her insan topluluğunun kendine özgü temel değerlerinin toplandığı, sosyal ilişkilerini düzenleyen ve o topluluğun birliğini sağlayan bir kültürü vardır. Toplumun dini inançları da bu kültürün bir parçasıdır. Din eğitimi de belli bir insan topluluğunun bir bütün olan kültürü gözönünde tutulmadan sağlıklı yapılamaz. Kültür ögeleri birbirlerine bağlıdır.

Dini eğitim üzerinde düşünürken bir dizi aklımızda fırtına oluşturur: Dini inançlar neden ve nasıl doğdu? Hangi ihtiyaca ve temel sorulara cevap getiriyorlar? Tanrı kavramı nedir? Kültürle din arasında ne gibi bir ilişki var? Kültürler nasıl oluşur, nasıl birbirlerini etkilerler? Bir dinî inançın çeşitli kültürce benimsenip çeşitli şekiller alması ve zenginleşmesi nasıl oldu? Tarih içinde hangi değişikliklere uğradılar? Tarih içinde din ve siyasi ikdidar ilişkileri nasıldı ve nasıl gelişti? Siyasi iktidarın topluluk içindeki çeşitli kültür ve dinlere hoşgörülüğü nasıl gelişti? Laiklik nedir?

Her topluluk ve kültürü, nadir özel durumlar haricinde, diğer topluluklar ve kültürleriyle şu veya bu şekilde ilişkiye geçer, alış-verişte olur, etkilenerek ve etkiliyerek zenginleşir ve beraberce gelişirler. Mühim olan o topluluğun ve kültürünün siyasi, ideolojik ve ekonomik nedenlerin baskısı altında kendi kültürüne yabancılaşmaması ve birliğini koruyabilmesidir. Bunun içinde her topluluğun kendi değerlerinin bilinçinde olması, toplum olarak birliğini koruması ve diğer kültürlerin etkilerini de değerlerinin ve birlik iradesinin süzgeçinden geçirmesidir.

1- Kültür nedir, nasıl birbirlerini etkilerler?

Kültür latince kökenli bir kelime olup dilimize Fransızca'dan girmiştir. Latince “cultura”,toprağa birşeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılıyordu. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde “culture”ü insan zekasının oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmış, daha sonra tüm Avrupa dillerine yayılmıştır. Fransızca’da ki bu kültür teriminin karşılığı bizde irfandır. İrfan kelimesinin sözlük anlamı ise; anlama, bilme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş işlevidir. İrşâd ise irfan sahibi birinin, bir kimseye Tanrı yolunu göstermesi, eğitmesidir

Geniş ve kapsamlı bir tanım şöyle olabilir: “Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen; zamanın ve ihtiyaçların doğurduğu, şuurlu tercihlerle, manalı ve zengin bir birikim oluşturan; sistemli ve sistemsiz şekilde nesilden nesile aktarılan; bu suretle her insanda mensubiyet (aidiyet) duygusu, kimlik şuuru (bilinci) kazanılmasına yol açan; çevreyi ve şartları değiştirme gücü veren; nesillerin yaşadıkları zamana ve geleceğe bakışları sırasında geçmişe ait atıf düşüncesi geliştiren; inanışların, kabullenişlerin, yaşama şekillerinin bütününe KÜLTÜR denir.” (Sadık Kemal TURAL'dan)

Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar. Sosyolojik çerçevede en geniş sınırlarına ulaşan kültür kavramı bir yaşama biçimidir’. Bu yaklaşımda bir toplumda bulunan ve bulunmayan bütün ifade ve etkileşim biçimleri önem kazanır. Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda öğrendiklerimizle, davranış, düşünce sistemimizin toplamı sayılabilir. Bir bakıma ne yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, nelere sempati ile yaklaşırken, nelere tepki duyduğumuz, ait olunan grup, küme ya da toplumun kimliğini oluşturur.

Kültür tarihçileri insanoğlunun gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma yeteneği ile becerisine bağlar.

Emre Kongar “Kültür”ü, “insanoğlunun doğayı denetime almak için oluşturduğu her şey ve bütün bu çaba sonunda beliren anlamlar, değerler ve kurallardır” diye tarif eder.

Kültür gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün yazılı kültür ile beraber sözlü kültür de devinim ve gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültür de yazar yoktur, anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir, sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültür de çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişebilse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenilen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.

Kültür, genel olarak iki öğeden oluşur:

1) Maddi Kültür Öğeleri: Binalar, her türlü araç-gereç, giysiler vb.

2) Manevi Kültür Öğeleri: İnançlar, gelenekler, ilkeler, düşünce biçimleri vb.

Kültürün maddi ve manevi öğeleri arasında sürekli bir etkileşim vardır. Birinde meydana gelen bir değişim diğerini de etkiler.

Kültür, toplumun doğal çevresinden yani coğrafi koşullarından etkilenir. Örneğin, dağlık bölgelerde yaşayan toplumların kültürüyle verimli ovalarda yaşayan toplumların kültürü birbirinden farklıdır.

2- Kültür unsurları nelerdir?

a. Dil: Dil, kültür unsurlarının başında gelir. Çünkü dil olmadan öteki unsurların meydana gelmesi mümkün değildir. Dil bir toplumun ses dünyasıdır. Her topluluk kainatı değişik şekillerde algılamış ve yorumlamıştır. Aynı zamanda dil kültüre ait bütün değerleri bünyesinde barındıran bir hazinesidir. Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, nasıl düşündüğünü, zihninin nasıl çalıştığını ve mantığını ortaya koyar.

b. Din: Kültür unsurları içerisinde çok önemli bir yere sahiptir. Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmuş ve öteki kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır. Dinin milletler üzerindeki hakimiyeti, imparatorluklardan millî topluluklara geçinceye kadar devam etmiştir. Milliyetçilik çağında milletler imparatorluklardan kopunca dinin fonksiyonu da azalmıştır. Dinin bir millet içerisindeki kültüre etkisi ve kültürün diğer unsurlarının oluşması ve değişmesindeki rolü ise devam etmektedir. Dini bayramlarımız ve törenlerimiz bunun açık örnekleri olarak dikkati çekmektedir.

c. Gelenek ve görenek: Bunlar bir milletin yazılı olmayan veya hepsi yazılı olmayan kanunlarıdır. Yazılı kanunların çoğu gelenek ve göreneklere göre düzenlenmiştir. Kanun, insanın toplum içerisindeki davranışlarını düzenler. İnsanlar bu düzeni asırlar boyunca gelenek ve göreneklerle sağlamışlardır. Fakat günümüzde bile yazılı anayasası bulunmayan ülkeler vardır. Bunlar toplum düzeninin hâlâ gelenek ve göreneklerle sağlamaktadırlar. Aslında kişinin bütün hal ve hareketlerinin yazılı kanunlarla tanzim etmek mümkün değildir. Çünkü yasalar genellikle hakları ve cezaları tayin etmektedir. Oysa insanın toplumda birçok sosyal ilişkileri bulunmaktadır: özür dilemek, selamlaşmak, saygı göstermek, davetlere katılmak, konuşmak, tartışmak, yazmak vs.. Bu davranışlarda nasıl bir usulün gerektiğini kanunlar değil gelenek ve görenekler tayin eder.

d. Sanat: Sanat, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran, bir millete has duygu ve zevklerin tezahürü ve şekillenmesidir. O milletin güzeli yaratma ve bulma tarzıdır. İnsanoğlu barınır, beslenir, sosyal ve ruhsal ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Bunları yaparken oyalanmak, ruhunu okşamak, güzeli yakalamak, yeni güzellikler ortaya koymak ister. Bunun sonucunda sanat eseri ortaya çıkar. Her toplumun sanat eğilimi ayrı bir özellik taşır. Söz, ses , mekan, renk, ışık, zevk ve anlayışı farklıdır. Demek ki sanat bir toplumun ortak zevkinin ifade edilişidir. Bu kültür unsuru edebiyat, resim, mimarı, heykel vb... gibi kollara ayrılır.

e. Dünya görüşü: Dünya görüşü bir toplumun başka toplumlardan farklı olan hayat felsefesidir. Bir toplumun fertleri ortak kültür dolayısıyla tutum, zihniyet ve davranış bakımından çeşitli ortak özellikler gösterirler. Sosyal ve ruhî olaylar karşısında fertlerin bu ortak tutum ve davranışları o toplumun dünya görüşünü meydana getirir. Bunun için her toplumda değerler ve değer yargıları farklıdır. Askerlik, kahramanlık, aşk, namus, temizlik, ahlak, ölüm, eğlence vs. gibi hayat hadiseleri ve kavramları her millette değişik davranışlarla karşılanır.

f. Tarih: Toplumu, dolayısıyla kültürü meydana getiren unsurlardan birisi olan tarih, bir toplumun çağlar içindeki yürüyüş ve görünüşüdür. Tarih mazidir, fakat bu mazi bugünün ve dünün fertlerini topluluk içerisinde birbirine bağlayarak geleceğe taşır. Fertler arasında kader birliği temin eder. Aynı topluluğa mensup insanlar tarih sayesinde akrabalıklarının farkına varabilirler. Tarih bir toplumun nereden gelip nereye gittiğini gösteren kültür unsuru olarak, o topluluğun hayatında önemli bir yer tutar.

3- Kültürün Özellikleri

Kültür görelidir. Yani her toplumun kendine özgü kültürü vardır.

Kültür tarihseldir. Yani geçmişten günümüze süregelmektedir.

Kültür insan eseridir. İnsanlar hem kültürü oluştururlar hem de kültürden etkilenirler.

Kültür durağan değildir. Zaman içinde değişir. Maddi öğeler daha hızlı değişir. Ayrıca her toplumda kültürel değişim hızı birbirinden farklıdır.

4- Kültürün İşlevleri

. Birey davranışlarını yönlendirerek toplumsal düzeni sağlar

. Topluma kimlik kazandırır. Toplumu diğer toplumlardan farklı kılar

. Toplumsal dayanışma ve birlik duygusu verir. “Biz bilinci”

. Toplumsal kişiliğin oluşmasını sağlar. “Sosyalleşme”

5- Kültürün Kazanılması

İnsanların toplumları, ülkeleri birbirinden farklı da olsa biyolojik olarak birbirlerine benzerler, ama inanç, düşünce, tutum ve olayları algılayış tarzı bakımından farklıdırlar.

Bu farklılığı ortaya çıkaran etkenlerin başında içinde yetiştikleri kültürel yapıdır. Bireyler, kültürü sosyalleşme süreciyle kazanırlar. Birey,içinde doğduğu kültürel ortamın özellikleri ana-babasından, yakınlarından, arkadaşlarından, okuldan, sokaktan ve iş ortamından öğrenir. Ömür boyu süren bu öğrenme ve uyma sürecine sosyalleşme denir.

Birey sosyalleşme süreciyle içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olur. Olayları algılayış tarzından giyim tarzına, düşünüş tarzından davranış biçimine kadar her konuda kültürden etkilenir.

Sosyalleşme süreci, aynı toplumdaki bireyleri genel olarak birbirine benzetir. Ancak aynı kültürel ortamda da yaşasa her insanın yaratılış özellikleri farklı olduğu için kişilikleri birbirinin aynısı değildir.

Bir toplumdaki maddi kültür öğelerinde meydana gelen değişim hızına, manevi kültür öğelerinin ayak uyduramaması oluşan uyumsuzluk ve görgüsüzlük durumudur.

Örnek: Cep telefonu (maddi kültür) hızla yaygınlaşmaktadır ancak onu kullanma görgüsü (manevi kültür) aynı hızda gelişmemektedir. Bunun sonucu olarak toplu mekânlarda yüksek sesle konuşulmakta, tiyatro, lokanta gibi yerlerde kapatmaya özen gösterilmemektedir.

Kültürün kazanılmasında rastlanan olaylar şunlardır:

a- Kültürel Şok: Kendi kültür ortamından başka bir kültür ortamına katılan bireylerin yaşadıkları bunalım ve uyumsuzluk durumudur.

b- Kültürlerin birbirlerini etkilemesi: Farklı kültürlerin karşılıklı etkileşime girmesiyle gerçekleşen kültür alış-verişi olur. Bu etkileme-etkilenme süreci sonunda her iki toplum da yavaş ya da hızlı değişir.

c- Kültür Emperyalizmi: Emperyalizm, bir ülkenin başka bir ülkenin kaynaklarını sömürmesi demektir. Kültür emperyalizmi, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş diğer kültürleri özellikle kitle iletişim araçlarıyla etkilemesi ve kendine benzetmesidir. Kültür emperyalizmi, sömürgeciliği kolaylaştırır.

Örnek: Batı kültürü, TV programları ve filmleriyle diğer kültürleri giyim, eğlence ve tüketim alışkanlıkları bakımından kendine benzetmektedir. Böylece Batı, ürettiği ürünlere daha çok pazar bulacaktır.

d- Kültürel asimilasyon: Bir kültürün, kendi içindeki azınlık kültürü eritmesi ve kendine benzetmesidir. Asimilasyon normal bir süreçle olabildiği gibi devlet eliyle zorla da olabilir.

Örnek: Bulgar Türklerinin zamanla Slavlar içinde erimesi, Anadolu’daki Türklerden önceki eski halkların Türk kültürü içinde erimesi, Azteklerin Meksika kültürü içinde erimesi vb…

e- Kültürel Yozlaşma: Yabancı kültürlerin olumsuz etkisi ve toplumun kendi öz değerlerine yeterince sahip çıkmaması sonucu meydana gelen kültürel bozulmadır.

Örnek: Gençlerin batı kültürüne özenmesi, yardımlaşmanın yerini çıkarcılığın ve duyarsızlığın alması, anadilin yabancı kelimelerle yozlaşması, dini bayramların özünden uzaklaşıp tatile dönüşmesi, işyeri isimlerinin yabancı kelimelerden seçilmesi

B- KURUMSAL YAPININ İÇİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM PLANI NASIL UYGULANACAK ?

Dernek üyelerimizin toplumsal, ekonomik ve kültürel profiline göre derneklerde eğitim ihtiyaçının ne olduğunu, kime, neyin, nasıl ve ne sıklıkta verileceğini tesbit etmek lâzım. Hem de zaman içinde devamlılıkla götürülmesi, eleştirilmesi, hataların düzeltilmesi ve içeriğinin yenilenmesi gerekir.

1- Eğitim ihtiyaçı neden belirdi?

Bir taraftan köy ekonomik ve kültürel düzeninin terkedilip kentleşmenin ve Avrupa ülkelerine göçün başlamasıyla bozulan düzen içinde ne Aleviliğin tanımlanması ne de aktarılması doğru dürüst yapıldı. Hatta bir Alevi köyünün birlik ve bütünlük ortamı kentleşmede aynı Alevi köyü insanlarının bir şehirde Alevi Kültür Derneği kurmalarına ve Cemevi etrafında birleşmelerine rağmen tam olarak muhafaza edilemedi. Alevi öğretisinin aktarılmasında eski birlik ve bütünlük kalmadı. Avrupa'ya göç edenler arasında bu çatlaklar daha da görünür oldu. Bu kaçınılmaz gelişme neticesinde Alevi öğretisi geleneksel Talip-Dede-Murşit-Rehber kanalıyla yapılamadı. Bu arada Avrupa ülkelerinde doğup büyüyen genç kuşakların bulundukları ülkelerde iyi temel eğitim görmeleri de geleneksel eğitimin zaaflarını ortaya daha fazla çıkardı.

Daha iyi ve profesyonelce kurumsallaşma ihtiyaçının yanında hemen, muhtelif alanlarda, daha ciddi ve bilimsel eğitim ihtiyaçlarıda belirdi. İletişimde de cağdaş yöntemlerin kullanılması gerekliliği görüldü.

Yönetici kadrolarının, Dedelerin, yetişkin ve genç üyelerin eğitim ihtiyaçlarını şöyle sıralayabiliriz:

a- Üyelerin eğitim ihtiyaçları:

1- Avrupa’da derneklerimizde her zaman üyelerin toplanabileceği bir lokal yok ; lokal olsa bile idadetimizin yapılacağı Cemevimiz yok. Dolayısıyla ibadet yeri belirlenemeyince de gençler için inançın tanımlanmasında ve aktarılmasındaki zorluklar ortaya çıkıyor;

2- Geleneksel temel Alevi eğitimi Cemlerimize çocuklarımızın katılmalarıyla ve gördükleriyle başlar. Avrupa'da, muhtelif sebeplerden, Cemlerimizi düzenli yapma imkanımız olmadığından bu ilk temel eğitimde büyük bir boşluk yaşanıyor;

3- Cemevi olduğu zaman bile, Cemi yürütecek Dede bulma ayrı bir sorun. Hele bir yörede devamlı bulunup, eğitim verebilecek Dede yokluğu eğitim için hissedilen en büyük ihtiyaç;

4- Yörede Dede bulunsa bile Dedeye yeterli bir “Hakkullah” verme olanakları bulunmuyor. Neticede bu maddi sıkıntılarda eğitim ihtiyacının çözümü zorlaştırıp daha açık bir şekilde ortaya koyuyor;

5- Cemler yapılmazsa veya nadiren yapılırsa Alevi erkanını ve öğretisini canlı tutup yaşatmak için elimizde ne kalıyor? Alevi televizyonlarında görülen Cemler bu eğitim boşluğunu doldurabilir mi? Maalesef, muhtelif sebeplerden dolduramadığını görüyoruz. Demek ki eğitim ihtiyaçı, yerine göre görsel belgeler kullansakta, ancak yüz yüze eğitimle etkili bir şekilde verilebilir;

6- Kavram ve tanımlama kargaşalığı ve Aleviliğin siyasi amaçlara alet edilmesi gibi durumlar yaratıyor. Bu da Aleviliğin bilimsel eğitiminin acil olduğunu gösteriyor.

Aleviliğin bilimsel eğitimini için teklifler getirmek bize verilen görevin hedefidir. İAT yönetim kuruluna bu “Akademik” eğitim planı teklifini getirirken Alevilik eğitiminin “Erkân” eğitimini içinde Dedeler kuruluna bazı tamamlayıcı teklifler ilave ettik. Bu teklifin “Erkân” kısmının yönetim kurulu tarafından hayata geçirilmek üzere “Dedeler Kurulu”na verilmesini tavsiye ediyoruz. Daha sonraki bir safhada, yönetim kuruluna hem yönetici kadroları için de hem Dedeler için bir eğitim teklifi getirebiliriz.

b- Dedelerin eğitim ihtiyaçları:

1- İsviçre’de “Dedelik” vasıfları olan Dedeler sayıca az ve dernekler arasında Muharrem ve Hızır günlerinde kimin nerede Cem yürüteceği sorun oluyor. Eğitim vermede ayrıca bir sorun. Ayrıca Türkiye’den de Dede getirmekte bazı sorunlar var. İsviçre’de “Dedeyim” diye ortaya çıkan bazı Dedelerimizin, Ocakzade olsalar bile “Dedelik” vasıfları yok. Hele bazılarının ne posta oturacak edep-erkân, ne de bilgi seviyeleri var. Yeni Dedelere ihtiyaç var; dolayısıyla bu da ciddi bir eğitimle olabilir;

2- Dedelerin eğitimci rolünü, bulundukları ülkerde iyi genel eğitim almış gençler karşısında dinsel sorunlara yaklaşımda “anlayış” farkı sebebiyle yerine getirmeleri gün geçtikce zorlaşıyor. Bu uyum zorlukları ancak Dedelerin eğitimiyle giderilebilir;

3- Bazı Dedelerin kullandığı kavramların ve izahların, bugünkü gençler tarafından “anlaşılamayan bir dil” olarak algılanması da ayrıca bir sorun. Alevilikte bazı kavramlar ve anlamları Alevi erkanı ve felsefesini anlamak için çok önemli ama kavramların aktarılmasında da ortak yaşanan yeni bir dilin bulunması gençler açısından da çok önemli.

Dedelerin bu eğitim ihtiyaçların karşılanması için:

1- Dedeler Kurulunun Dedelere eğitim vermesi gerekli. Bu eğitimi de kendileri için hazırlanmış “Akademik” eğitimle tamamlamaları şart;

2- Dedeler Kurulu görsel imkanları kullanarak eğitici DVDler yapıp (yaptırıp) Dedelere verecekleri eğitimde yardımcı olmalı;

3- Dedelerin Alevi öğretisinin özünü gençlere hangi “dil”de anlatacağını, gençlerle nasıl iletişim kurabileceklerini göstermek ve çözüm yollarını bulmalarına yardımcı olmak gerekli. Özel Eğitimcilerden yardım istemeleri şart.

c- Dernek yöneticilerinin eğitim ihtiyaçları:

1- Bir derneğin “kurumsal yapısını” profesyonelce kurma ve bu kuruluşu çalıştırma kafa yapısına sahip yönetici yok denecek kadar az. Kimliğini, hedeflerini ve önceliklerini iyi bilen, olayları çabucak ama sağlıklı analize eden, kararlı ve vakit kaybetmeden harekete geçen, sürekliliği sağlayan bir örgütsel-kurumsal yapılanmaya gidilmesi de büyük ölçüde yöneticilerin bilgi ve eğitimine bağlı;

2- Dernek içinde derneğe vakit ayırabilecek “insan yokluğu” çok önemli bir sorun. Ama var olan yönetici kadrolarının da kifayetsiz olması çok daha vahim bir sorun. Yöneticilerin Alevilik bilgi ve eğitimi yanında bulundukları ülkelerin dillerine hakim olmaları, siyasi, idari ve toplumsal yapılarını kavramaları, ülke otoriteleri ve diğer sivil toplum örgütlerine karşı Aleviği tanıtma ve çıkarlarını korumaları gerekli; burada da eğitim kifayetsizliği ortaya çıkıyor;

3- Dernek yöneticilerinde dernekte çeşitli faaliyetler hazırlayacak bilgi ve girişkenlik yok; eğitim ihtiyaçları çok açık görülüyor;

4- Dernekler ve yöneticileri olaylara, sağlıklı bilgi toplanmadan ve olaylar iyi analize edilmeden tepki gösteriyorlar. Üstelik bu tepkiler ya iyi düşünülüp iyi hazırlanmamış ve /veya çok geç oluyor. Burada da bir eğitim sorunu var;

5- İç ve dış iletişim yok denecek kadar az ve eksik; daha iyi organize olmalı, daha sağlıklı bilgilerle daha çabuk iletişim kurmalı ve daha çabuk ve sürekli bir şekilde tepki göstermeli. Burada da derneklerin “amatörce” iletişimi bırakıp iyi eğitilmiş kişilerce bu iletişimin yapılması gerekli;

6- Bulunduğumuz ülkelerin siyasi, idari ve sivil toplum örgütleriyle ilişkiler yok denecek kadar az ve eksik; dernek yöneticilerinin ülke diline hakim olmaları ve gerekli siyasi, idari ve sivil toplum örgütleriyle ilişkileri kurabilecek bilgi ve görgü eğitimlerinin olması şart.

Bu ihtiyaçların karşılanması için özel olarak yönetici kadrolarını hedef alan nokta eğitimlerde hazırlanmalı. Bize verilen görevin ancak daha sonraki safhalarında böyle bir eğitim teklifleri getirebiliriz.

2- Eğitimin hedefi kimdir?

Bu ikinci ve sonraki üçüncü maddelerde izah edilen çalışma tarzı karışık gibi görünsede aslında çok basittir: Hedef kalıplaşmış bir eğitimden uzaklaşıp her üyeye ihtiyaçı olan bilgi aktarımını en uygun ve en etkili şekilde vermektir. Kurumsal yapılanmada eğitimle meşkul olacak kişiler belirlenince eğitime önce onlardan başlanacaktır. Kurumsal yapı ve Genel bilgiler yanında kendilerine 2ci ve 3cü maddeler hakkında ayrıntılar verilecek ve bu maddeleri nasıl gerçekleştirecekleri kendilerine izah edilecektir.

Bu eğitim programı üç grubu hedef almaktadır:

a- Yetişkinler:Temel Alevilik eğitimini ya Anadolu'da geleneksel köy ortamında almış ya da kentlere göç etmiş olmalarına rağmen köyle ilişkiyi kesmediklerinden yine de bir şeyler almış yetişkinler;

b- Gençler: Genellikle Avrupa ülkelerinde doğmuş ve Cemlere girmemiş, geleneksel Alevi eğitimi pek görmemiş, bulundukları ülkelerde değişik seviyelerde ki okullarda okumakta olan veya çalışma hayatına yeni girmiş gençler.

c- Dedeler ve muhtemel dede adayları gençler: İnanç önderlerimiz olan Dedelerimizin bilgilerinde “irfan” hizmetlerinin aynı seviyede olmasını ve ortak bilgi kazanmaları sağlamak. Ozakzade gençler arasında istekli ve dedelik vasıfları olabileceklere eğitim vermek.

Bu üç hedef gruba ayırma ilk yapılacak kaba bir ayırım. Normal olarak yöresel şartlara göre her dernek eğitim sorumlusunun daha “ince” farklılıklar getirmesi lâzım. Böylece üyelerin eğitim seviyeleri, yaşları, çalışma hayatları ve Alevilikte dahil ilgi odaklarına göre bir “eğitim” profili çizilmeli. Bu ince ayırımlarla bir profil çizildikten sonra aynı veya birbirine yakın profilde olanlarla bir grup kurulacak ve bu ufak (veya şartlara ve konulara göre daha büyük) gruplara kendi profillerine göre özel eğitim verilmeli.

3- Eğitim nasıl verilmeli?

Elimizden geldiği kadar hedefleri belli, kime nasıl verileceği bilinen, belkemiği sağlam, bütünlüğü tutarlı (homojen) bir eğitim programı çıkarmağa gayret ettik.

Teklif ettiğimiz bu proje bütün üyelerimizi hedef alarak çok geniş kapsamlı ve uzun vadeli iki başlı bir eğitim programı olarak düşünülmüştür. Aşağıda ayrıntılarını okuyacağınız bu teklif, verilecek eğitimin belkemiğini, yani Milli Eğitimde olduğu gibi “müfredat programını” teşkil eder. “Eğitimciler” ve “eğitilenler” için “tutarlı bir bütün” olup nereye gidildiğini gösteren bir “yol haritası”dır. İçeriğin ayrıntıları yavaş yavaş eğitimcilerle tamamlanıp, onlarla vücüt bulacaktır. “Yaşayan” bir program olmasını istediğimizden devamlı olarak hem eğitilenlerin profiline adapte olur ve uyumu sağlanır, hem de yeni bilgilerle değişebilir.

Eğitimciler, muhtelif sebeplerden, bu “bütün”ün tamamını eğitimlerinde veremezlerse, kısaca “bütün”den bahsettikten sonra bu “bütün”den parçalar alabilir ve, değişik şekillerde, seviyelerde ve sürelerde de, eğitimlerini verilebilirler. Hatta aşıkların katılımıyla da, sesli, sazlı, sözlü değişik temalarda, ayrı ayrı ele alınarak da verilebilir. Görsel belgelerden destek alınabilir.

Üye profillerinden hareket ederek temel kültür seviyesine göre oluşturulacak 4-5 kişiyi geçmeyen ufak gruplara iki ayrı tipte eğitim verilebilir:

a- Genel bilgi: Hiçbir Alevi kültürü görmemiş olanlara önce mümkünse Cemlere katılıp yavaş yavaş “Erkan” görmeleri ve sonrada öğrenmeleri; yoksa, Cem'e katılma fırsatı çıkıncaya kadar genel “Akademik” bilgi verilmesi sağlanır. Bu “Akademik” bilgi de yavaş yavaş genel bilgilerden çıkıp nokta bilgilere dönüşür.

Bu genel bilgiler de üyenin yaşına veya kültür seviyesine göre, okullarımızdaki ilk-orta-lise ayırımına benzer şekilde üç ayrı seviyede verilir.

b- Nokta bilgi: Temel Alevi eğitimi olanlara da genel bir giriş yapıldıktan sonra belirli konularda (gerekirse isteğe göre) nokta bilgi verilir.Mesela “Müsahiplik” konusu ele alınır ve “Erkan”da ne olduğu, Alevi İslam inançı için ne ifade ettiği anlatılır ve bu öğreti “Akademik” bilgi ile İslam öncesi Türk kültürü içindeki “Kan kardeşi”kurumu ele alınarak tarihi bir perspektive konup Anadolu Ahiliğinde ki mesleki dayanışmaya da bağlanarak tamamlanır.

Bu “eğitim toplantılarının” süreleride üye profillerine göre Uzun süreli veya Kısa süreli olarak, profillere göre ve grupların ihtiyaçlarına en uygun şekilde verilebilir. Hedefimiz şeklen olabildiğimiz kadar esnek olmamız ve üyelere en uygun ve en etkili şekilde eğitimi vermek fakat eğitimin içeriğinin bütünlüğünden ve birliğinden uzaklaşmamaktır.

Ayrıca bu eğitim, üye profillerine göre kısa-orta-uzun vadede verilebilir. Yani istenilen zamana yayılabilir. Burada dikkat edilecek nokta eğitimin etkili olması için verilecek eğitimin yoğunluğu ve süresi arasında üye profillerine göre dengeleri bulmaktır. Ne fazla yaymalı ne de çok yoğun olmalı. Bilhssa yetişkinlerin okul sıralarında olmadıklarını ve bu eğitime ufukları genişletmek ve bilinçli bir Alevi olmak için gönüllü olarak geldiklerini unutmamak gerekli. Aynı şekildi gençlere de okuldaki derslerini uzattıkları hissini vermemek lâzım. Bu eğitim bir eğlence havasında olmasa da arkadaşlar arasında “sohbet” şeklinde de olmalı.

Tekrar ediyoruz karışık gibi görünen bu eğitimin veriliş şekli aslında çok basittir: Hedef kalıplaşmış bir eğitimden uzaklaşıp her üyeye ihtiyaçı olan bilgi aktarımını en uygun ve en etkili şekilde vermektir.

4- Eğitimi kim verecek?

Bu iki başlı Eğitim planı teklifi İAT yönetim kuruluna verilecektir.

Yönetim kurulu bu teklifin Ali Dedeoğlu ve İbrahim Bakır’ın bulunduğu “Dedeler Kurulu”nu ilgilendiren “Erkan” bölümünü bu kurula bilgilendirmek için verecektir. Dedeler kurulu da Dedeler arasında eğitimi verecek kişileri tayin edip verdikleri eğitimi takip edecektir.

“Akademik” kısmınıda geçici olarak İAT yönetim kurulunun kuracağı “Danışma kurulu” üstlenecek ve gereken eğiticileri hazırlayacak ve eğitim verilmesine dair bütün girişimleri yapacaktır.

Her iki kurul ayrı ayrı çalışsa da hiç olmazsa organizasyon için aralarında mutlaka çok sıkı bir işbirliği yapmak mecburiyetindeler.

C- ALEVİ ERKANI EĞİTİMİ ÖNERİSİ

İster Alevilik-Bektaşilik olsun, isterse de başka bir inanç sistemi olsun, inançlar belli koşullarda ve belli nedenlerle ortaya çıkar, gelişir ve günümüzdeki biçimini alır. Her inançta olduğu gibi Alevilik-Bektaşilik inancının da kendisine göre bir ortaya çıkış nedeni, ortamı ve gerekçesi vardır. Her inanç gibi Alevi inançı da ortaya çıktıktan sonra da kendi uygulanma (ibadet), öğretilme ve korunup saklanılma (arşivlenme) yapısını kurar. Sonra da hem “dışa ve başkalarına” hem de “kendi içine yönelik” bir “korunma sistemi” oluşturup geliştirir.

Yüzyıllarca Sünni İslamın baskısı altında kalması nedeniyle Alevi-Bektaşi inancının yazılı kaynakları ya yok edilmiş ya da tahrifata uğra(tıl)mıştır. Durum böyle olunca “bilgi ve inanç” kuşaktan kuşağa dedeler ve âşık adı verilen halk ozanları tarafından aktarılıp öğretilegelmiştir. Dedeler ve âşıklar Alevi-Bektaşi inancının kütüphanesi ve arşivi gibi işlev görmüşler, Alevi-Bektaşi inancını günümüze taşımışlardır. Bilgi ve iletişim çağında “öğreticilik, bilgi aktarıcılığı” görevleri, yerini gittikçe “sadece cem yönetmeye” bırakmaktadır.

Esef edilecek bu duruma en kısa zamanda çözüm getirip, Dedelerin ve Aşıkların değişen ortamda değişmelerine, “öğreticilik, bilgi aktarıcılığı” görevleri yeniden en iyi şekilde gerçekleştirebilmelerine yardımcı olmamız lâzım. Hem bilgilerini yeni araştırmalarla güncelleştirmek için imkanlar yaratmak hemde “öğreticilik, bilgi aktarıcılığı” görevleri daha iyi sağlamalarını sağlamak gerekli.

Çoğumuz içinde doğup büyüdüğümüz ortamdaki Alevilik erkanıyla eğitildik. Kimimiz kent yaşamında Sünni mahalle baskısıyla veya cemevi eksikliğinden, Alevi olduğunu bile söyleyemedi ve bu erkanları bir yana bıraktı veya pek sık soru sormadan şöyle veya böyle erkânı yaşattı. Avrupa’ya göçte ise aynı yörenin Alevileri beraber olamadılar. Karslı Alevi Denizlili, Maraşlı, Çorumlusuyla değişik Alevi Ocaklarının talipleri/muhipleri, beraber yaşam kavgası verdi. Zaten Osmanlı baskısından içine kapanıp birbirinden haberi olmadan gelişen yörelerin farklı ocakları farklı erkanlarıyla uzak diyarların farklı yörelerinde buluştular.

Birde buna temelde sözlü kültürümüzün yazılıya geçmesi, Maraş ve Sivas-Madımak olaylarından sonra Alevi kimliği üzerinde ciddi araştırmaların artması, hurafelerden uzak bilgilerin araştırmacılar tarafından yayınlanması eklenince bir çok “ezber” bozuldu. Siyasetin dine karışması da Batınî İslamın bir parçası olan Aleviliğin, İslamın içinde mi dışında mı olduğu gibi garip tartışmaları açtırdı. Bu ortamda acil olarak Alevilik eğitimini ele almak ve gereken kurumsal yapıyı kurup bütünlüğü olan ve ilme dayalı çağdaş yaşamla uyumlu bir eğitim vermek zorunluluğu ortaya çıktı.

Alevi eğitiminin verildiği ilk yer aile ocağı ve Cemlerimizdir demiştik. Alevilik burada öğrenilir, yaşanır ve öğretilir. Talip Ceme nasıl gelecek, hangi Dede’ye rızalık verecek, nasıl oturacak, nasıl hizmet edecek, nasıl niyaz edecek, nasıl musahip olacak, nasıl nikâhı kıyılacak, cenazesini nasıl yıkayacak? Bu uygulamalar yörelere göre pek çok değişikliğe uğrayarak “Yol bir, sürek bin bir” anlayışı içerisinde tarihin akışında günümüze kadar gelmiştir. Bu farklılıklar Türkiye'de Aleviliğin zenginliği ve değerleridir. Ama bu farklılıklar, günümüzde, Türkiye'nin çeşitli yörelerinden çeşitli Ocaklardan gelmiş Avrupa'nın değişik ülkesinin değişik şehirlerinde kader birliği yapmış Alevi toplulukları için bir sorun olmakta. Ortak bir erkân uygulamasıyla, her yörenin kendini içinde bulacağı bir erkân oluşturarak toplumsal bir bütünlüğü sağlamak gerekli gibi görülüyor. Ama bu çeşitlilik içinde nasıl bir birlik bulunabilir? Her hangi bir girişimde bulunulmadan önce, bu sorun, olumlu ve olumsuz yönleriyle her ülkedeki Dedeler Kurulu ve dernekler tarafından iyice tartışılmalı. Bütün Avrupa ülkelerinde bir tek erkanın uygulanması yerine yöredeki çoğunluğa göre erkanın tayin edilmesi ve farklılıkların da eğitimin içine alınmasında fayda var. Tekelci bir Alevilik erkanının vereceği zararlar faydasından daha fazla olabilir. Ya birliğimiz içinde çoksesliliğimizi koruyalım ya da çoksesliliğimizle birlik olalım.

Bu sorunla aynı zamanda başka bir sorunda hemen önümüze çıkıyor: bütün Avrupa ülkelerinde, maalesef Cemlerimizi yeteri kadar yürütemiyoruz. Bu da gençlerimizin ve yetişkinlerimizin Alevi erkanını görmesine, temel kuralları somut olarak yaşamasına, temel kavramları anlamasına ve kullanmasına, “4 kapı 40 makam” eğitimini almasına hele “Vahdet-i vücüt” felsefesini hissetmelerine yetmiyor. İyi yetişmiş Dedelerin ek eğitim vermeleri gerekiyor.

1-Türk dilinin ibadet dili olarak kalması ve sözlü kaynaklar

Alevi İslam inancı yüzyıllar boyu yazılı kaynaklar yerine, sözlü olarak günümüze taşınmıştır. Oysa, “Alim unutmuş, kalem unutmamış” atasözünde de belirtildiği gibi insan belleğinin unutma özelliği karşısında, yazının kalıcılığı ortadadır. Öyleyse niçin Alevi yazılı kaynakları yok? Cevap : “İmha edildiler.” Buna rağmen günümüze nasıl taşındı? Üç unsurla taşındı:

a- Muzik, Aşıklar ve Ozanlar: Müzik İslam’a girmiş ve Kurân’ı Kerim ses, söz ve saz, kopuz gibi değişik müzük aletleriyle yorumlanmıştır.

b- Cem ayinleri: Okul görevi yapmış, tasavvufi dersler verilmiş, nefs terbiye edilmiştir.

c- Dedeler/babalar: İnanç önderliğini gönüllü yapmışlardır.

Geneleksel kırsal kesim Alevi topluluklarında, Dedeler ve Aşıklar saz eşliğinde söyledikleri deyişlerle, nefeslerle, duazmanlarla birçok geleneksel sözlü veriyi bugüne taşımışlardır. Müzik de bu aktarım içinde çok önemli işlevler üstlemiştir. Bu deyişlerle, nefeslerle, duazmanlarla bâtınî İslamîn karışık içeriği gayet saf ve öz biçimde nesilden nesile yüzyıllardır şiirsel anlatımlarla aktarılmıştır. Deyişleri yüzyıllardır Aleviler arasında söylenen pek çok Alevi Ozanı bulunmaktadır.

Bunlardan yedisi Ulu Ozan olarak kabul edilir. Yaşam dönemlerine göre sıralama itibariyle şöyledir:

a- Seyyid Nesimî (1369 – 1417)

b- Şah Hata-î (Şah İsmail) (1487 – 1524)

c- Fuzulî (1504 – 1556 )

d- Yeminî (15. yüzyıl sonu-16 yüzyıl başı)

e- Viranî (16.yüzyıl)

f- Pir Sultan Abdal (16. yüzyıl)

g- Kul Himmet (16. yüzyılın ikinci yarısı)

2-Yazılı temel kaynaklar

a- Aleviliğin günümüze kadar gelmiş ilk yazılı kaynakları

1. Ummu’l Kitab; İmam Bakır’ın(ö.734/7) inançsal görüş düşüncelerini içeren kitap 8.yy.ın ilk yarısında yazılmıştır.

Ayrıca Ummu’l Kitab’da, günümüze ulaşmamış dört yazılı kaynağın adı geçmekte ve bunlardan alıntılar yapıldığını görmekteyiz:

a. İmam Bakır’ın kendisine ait olduğu söylenen Daka’ik sifati’n-nur wa’l-anfus (Nur Sıfatının ve Anfus’un (Nefsin) İncelikleri)

b. İmam Ali’ye atfedilen Kitabu’l-ikhbarat (Haberler/Hadisler Kitabı)

c. Yazarı bilinmeyen Kitab-i ma Ahli Beyt (Bizim Ehlibeyt Kitabımız)

d. Yazarı belirsiz Kitabhayi Nihani (Gizli Kitaplar)

2. Mufaddal bin Umar al-Jufi as-Sayrafi , Kitab al-Haft wa’l-Azilla; İmam Cafer’in batıni görüşlerini içermektedir

3. İkhwan as Safa ve Risaleleri, 9.yüzyılın ilk yarısında Arapça hazırlanmış dünyanın ilk ansiklopedik yapıtı

4. Jafar Mansur el Yaman (ö.914) Kitab al-Alim wa’l Ghulam,

b- Oniki İmamcılığa ilk düşünsel ve inançsal çehresini veren kitaplar :

1- Kitab Firaku’ş-Şia’nın yazarı al-Hasan bin Musa en-Nevbahti (ö.922).

2- Abu Cafer Muhammed Yakub al-Kolayni’nin (ö.940-41) on altı bin yüz doksan dokuz hadisi içeren Al-Usul Min al-Kafi.

3- Şeyh al-Saduk adıyla tanınan İbn Babeveyh’in (ö.991-92) İmamların yaşamı ve yine İmamlardan geniş biçimde sure ve hadis yorumları veren inançlar kitabı Risaletu’ul İtikadat

4-Heresiograf Sad bin Abdullah al-Aşari al-Kummi’nin( ö.951-52) Kitab al-Makalat ve’l- Firak’ı.

c- Kur’an’ın dışında Alevi/Şia’t-ü Ali meşreplerine ait bir çok yazılı erkânnameler ve yazılı değişik kaynaklardan ve Alevi- Bektaşiliğe ait olanlarda secmeler:

1- Buyruk: İmam Cafer Buyruğu (kısaca Buyruk) ayrıca Menakıb-ı Evliya, Menakıpname, Fütüvvetname gibi çeşitli adlarda taşır. Alevi inancının, kurallarının ve davranışlarının, törenlerde izlenecek yolun-yöntemin açıklandığı, Kur’an’daki ayetlerin nasıl yorumlanması ve anlaşılması gerektiğini İmam Cafer’e dayandırarak anlatan erkânnamedir. Genellikle İzmir ve Malatya elyazmaları esas olarak alınır. İmam Cafer’in ürünü olarak kabul edilsede temelde sonraları müritleri tarafından kaleme alınmış bir yapıttır. Ahmet Yesevi’ye dayandırılan Fakr-Name’de bu yapıtla benzerlikler taşır.

Ayrıca Erdebil Tekkesinden Şeyh Safi’nin oğlu Şeyh Sadrüddin ile yaptığı konuşmalarını içeren ve Şah İsmail’e dayandırılan Menakıb-ül Esrar küçük Buyruk olarakta kabul edilir.

2- Makalat: Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Aleviliğin yol ve erkanına ilişkin görüşlerini ve “Dört kapı 40 makam” eğitim öğretisini açıklayan yapıt.

3- Fakr-nâme: Çağatay Türkçesi ile yazılmış olan Ahmet Yesevî’nin Fakr-nâme nüshaları Taşkent, Duşanbe ve Almatı Kütüphanelerinde bulunur. Orta Asya'da Türkler arasında İslamiyet’in ve tasavvufun yaygınlaşmasına öncülük eden Ahmed Yesevî’nin, Türkçe yazdığı “Hikmetler”i yanı sıra tasavvuftaki incelikleri, tarikât adabını, usulünü, erkânını, kâmil bir şeyhin, bir dervişin vasıflarını, tasavvuftaki “Dört Kapı Kırk Makam”ını Fakr-nâme adlı eserinde ele almıştır.

4- Kitâbu'l-Mecmû: Arap aleviliği Nusayriliğin en önemli kutsal kitabı olarak tanınmaktadır. Nusayriliğin ikinci kurucusu olarak tanınmış Şeyh Yaprak adı ile şöhret bulan Hamdan el-Hasibî (873-957) bu eseri onaltı sureden oluşur.

5- Nech’ül Belaga: Ali ibn Ebu Talib'e isnad edilen metinlerin toplandığı kitaptır. Hz. Ali’nin hayatı boyunca söylediği önemli sözler, İslâm dininin esaslarına ve o esasın gerektirdiği hükümlere, kanun koyuculuğa ve tatbikatına ait olmuş, ayrıca sosyal, ekonomik ve toplumu ilgilendiren meselelere değinerek bunları sınırsız bir bilgi kudretiyle açıklamıştır.

İslâm dininin sosyal yönünü aydınlatıcı ve şüpheleri giderici, meçhul birçok konulara ışık tutucu, ayrıca tarihî olayları sebep ve sonuçlarıyla açıklayıcı Hz. Ali’nin söz, hutbe, öğüt, vasiyet, mektup, vecize ve duaları Şerif Râzî adıyla tanınan diye tanınan Ebû’I-Hasan Muhammed bin Ebi Tahir Ahmed el-Huseyîn bin Musa Şii âlimdir (Milâdi: 970-1016) tarafından toplanıp bir araya getirilmiş ve buna “Nehcü’l-belâğa” adı verilmiştir. Hz. Ali’nin, 239 hutbe, 79 mektup ve 480 hikmetli kısa sözden oluşur.

6- Ali Divanı: Hz. Ali tarafından söylenmiş manzum sözlerin (şiirlerin) Şerif Murtaza (Şerif Râzi’ nin kardeşi) denmekle ünlü Ebu’l-Kasım Ali bin Tahir'in (öl.1044) derlediği ve Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük bilginlerinden Müstakim-zâde Süleyman Sadeddin’in manzum olarak 1769-72 tercüme edip açıkladığı “Hazret-i Ali Divanı ve Açıklaması”. Hazret-i Ali tarafından çocukluk yıllarından başlayarak olgunluk ve ihtiyarlık yıllarının son demlerine kadar söylenen manzum söz ve şiirler, münâcat (Allah’a dua etme)ve nasihatleri ihtiva eden düşüncelerin düzenlenip bir divanda toplanmasıdır.

7- Ümmü-l Kitâb: Aleviliğin elimizdeki bilinen en eski yazılı kitaplarından biri. Beşinci imam Muhammed Bâkır’ın (676-733/4) öğrencisi ve müritleriyle soru-yanıt yöntemiyle yaptığı konuşmaları, Bâtınî bağlamda dinsel-inançsal görüşlerini içermektedir.

8- Tasavvuf Kaynakları: Basra, Küfe ve Bağdat mekteplerinin ve bu mekteplerdeki Hasan el-Basrî, Cüneyd-i Bağdadî, Rabia el-Adeviyye ve Hallac-ı Mansur gibi sufiler ile Beyazid-i Bistamî ve Ahmet Yesevi gibi Horasanlı sufilerin, İbn Arabi'nin, Anadolu’da Mevlana Celalettin Rumî’nin, Yunus Emre’nin eserleri.

9- Diğer eserler: Cönkler , Divanlar, Menakıb-ı İmam Cafer-i Sadık, Hutbe-i Düvaz-deh İmam/Menakıb-ı Seyyid Safi, Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli, Velayet-name-i Hacı Bektaş-ı Veli, Yeminî’nin Faziletname-i İmam Ali, Fuzuli’nin Hadikat-üs-Suada, Risale-i Virani Baba, Otman Baba Velayetnamesi, Kastamonulu Şazi’nin Maktel, Risale-i Hüsniye, Kumru Kenz-il Mesaib ve Gülzâr-ı Hasaneyn....

d- Alevi Eğitimini Dedeler, Rehberler özetle şu temelde verebilir:

Buyruk'ta eğitimin temeli özetle şöyle ifade edilir: “Tasavvufun (“Kal (söz) ve hal birliği”) doğru bir eğitiminin verilebilmesi bir mürşid olmaksızın mümkün değildir. Söz kitaplardan da kısmen öğrenilebilir. Dinleyerek de öğrenilir. Fakat “Hâl” ancak bir “Mürşid-i Kâmil” izlenerek onunla muhabbet edilerek kavranabilir. Böyle bir diyalog içinde yazılı belgelerin görünen (zahirî) anlamları derinlik kazanır ve yavaş yavaş görünmeyen, gizli (batınî) anlamları olgunlaşmaya başlayan; idrak ve gönüllere açılır.”

Bu Kal (söz) ve hal birliği” için Aleviliğe şöyle yaklaşılmalı kanaatındayız:

ALEVİ, Dini İslam, Kitabı Kur’an olan, İslam ile Kur’an-ı Hz. Ali gibi anlayan ve uygulayan; Hz. Muhammed’in Gadir Hum’da Hz. Ali’nin “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır” diyerek velayetini ve imametini ilan ettiğini ve Kur’an ile Ehli-Beyt’ini kutsal emanet olarak kendilerine bırakıp, Allah’ın onların “birbirinden ayrılmamasını” istediğini ve onlara “sımsıkı sarılın” dediğine inanan; Muhammed ve Ali’den gelen Ehli-Beyt neslinin İmametini ve Velayetini, tevellâ ve teberra ilkesiyle sahiplenendir.

Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümesinden sonra, İslam dini, bilinçli dinsel ve siyasal ayrışıma ve yapılanmaya gitti ve iki farklı ana yoruma ayrıldı. Alevilik, bu ayrışımda, Hz. Ali yandaşlarının Bâtinî İslam yorumu olarak yapılandı. Daha sonra Şia’t-ü Ali veya kısaca Şia diyeceğimiz Alevilik, Arap, İran, Irak, Suriye, Türk, Kürt... gibi bir çok toplumlar tarafından benimsenmiş, dünya görüşleri, dil, örf ve adetleriyle günlük yaşamında içiçe olmuş, kaynaşmış, kendilerine özgü kavramlarla yorumlanmış ve tarihin akışı içinde de iç ve dış etkilerle değişimler yaşayarak, o toplumların dinsel inancı olmuş ve kimliğinin bir parçasını teşkil etmiştir. Sadece Orta Doğu coğrafyasında bile Fatimî, Karmatî, Büveyyid, Memluk gibi Devletlerin dinî inancı olmuştur.

Alevilik, Anadolu’ya daha önce de nokta girişler yaptıysa da, 11’inci yüzyıldan itibaren bir taraftan toplu bir şekilde göç etmeye başlayan Alevi Oğuz Türklerinin aile ocağı yapısıyla ve Horasan erenleri ile Kalenderi, Yesevi ve Haydarî birimlerinin dervişleri, diğer taraftan da güneydoğu Anadolu’ya ve İran, Irak ve Suriye hudutu boyu Kürt, Arap ve değişik aşiretler arasına Musul’dan Halep’e, Antakya’ya kadar yayılan İsmaili Daileri, Vefai ve Nusayrî gibi Alevi-Sufi birimleri, dervişleri ve pîrleri tarafından getirildi.

Alevilik, Alevi ana babadan doğmuş olmak değil, Aleviliğe inanıp kendi rızasıyla Yol’a talip olmak, bir Rehber tarafından eğitilmek, “Ölmeden önce ölmek” ve İkrar Ceminde Rehberi ve Pirin önünde Yol abdesti alıp, Yola ikrar vererek ve ikrar alarak yeniden doğmaktır.

Alevilik, her aleviye “Dört Kapı Kırk Makam” gibi inançsal eğitim vererek, nefsine hakim olup “Ham ervahlıktan’’ çıkıp “İnsan-ı Kâmil” makamına ulaşarak “Sırr-ı Hakikat” içerisinde “Mürşid-i Kâmil” makamında Hakk ile Hak olup Hakk’tan halka inme ve Rıza Şehrini gerçekleştirme Yol’udur.

Alevi, ikrarını gönlünde yaşayan ve yaşatan; Tanrı korkusunu aşıp, gönlündeki sonsuz Allah aşkı ve sevgisiyle O’na yönelen; İnsanı, “Benim Kâbem insandır” diyerek düşüncesinin merkezine yerleştiren, insanın cemalinde ve özünde Tanrıyı gören ve yaradan ile yaratılan ikilisinden varlık birliğine ulaşan; insana hiçbir din, dil, irk, renk ve cinsiyet farkı gözetmeden bakan; her dine, mezhebe, inanca saygı duyan ve hoşgörüyle bakandır.

Alevi, İkrarının Eline-Diline-Beline sahip olma ahlâk ilkelerini içtenlikle benimeseyip yaşayan ve toplumda yaşatmaya çalışan; Görgü Ceminde kendi iradesi ve rızasıyla kendisini Dâr’a çekip, yargılanıp adaleti gerçekleştiren; bu adalet erkânını ve rızalık kültürünü günlük yaşantısında da hayata geçirerek huzur ve barışı aktif bir şekilde sürdüren; bulunduğu toplum içinde de Müsahiplik Yol erkânını somut olarak yaşayıp, inancını, Kırklar Ceminde olduğu gibi, birlik-eşitlik, dayanışma, paylaşım ve sevgi içinde sürendir.

D- “ERKÂN” EĞİTİMİNE “AKADEMİK” DESTEK

Alevilik bir inançtır; İslamın içinde inançsal ve siyasi nedenlerden tartışmalar sonuçu ayrışımlarla oluşmuş ve İslamı kendine özgü kavramlarıyla yorumlayan bir yoldur. İslam’dan ayrı bir din olmadığı gibi özellikle belirli çoğrafyaya, bir etnik gruba ve onun kültürüne de ait değildir. Ama bütün inançlar gibi bu soyut dinsel kavram, belirli bir coğrafyada, belirli bir etnik grup ve kültürü tarafından benimsenir, içselleştirilir ve somut olarak günlük yaşamlarıyla bağdaştırılır. Bu somut benimsenme, içselleşme ve sahip olma süreçinde o topluluk kültürünün bütün ögeleleriyle içiçe oluşur, onlardan etkilenir ve onlarıda etkileyerek zamanla kültürel değişime yol açar; kültürlerinin ve kimliklerinin bir ögesi olur. Eğer Aleviliği anlamak ve anlatmak; öğrenmek ve öğretmek istiyorsak bu değişimi ve ögelerini dikkate almak, şeklini ve içeriğini incelemek, ‘mânâsını’ anlamak ve her yönüyle eğitimini sağlamak gerek.

Kuşkusuz Alevilik olgusu çeşitli yaklaşımlardan yola çıkılarak da (Alevi edep-erkânı, Alevi kültürü, Alevi Tarihi, Alevi dünya görüşü, felsefesi, vb..) incelenebilir. Ancak bir inanç olgusunu değişik açılardan incelemek başkadır, onu bir inanç kurumu olarak yapısını anlamak ve öğretmek başka şeydir. Ama birbirini tamamlayıcı bilgilerdir.

Alevilik, birçok kaynaktan beslenmiştir; bu kaynaklardan sadece birini ve veya birkaçını ele alıp diğerlerini yok saymak gibi bir yaklaşım da penceresi olmayan bir odanın kapısındaki anahtar deliğinden dışarıdaki doğayı gözleyip o doğa hakkında bilgi sahibi olmaya çabalamak gibidir. Somut bir deyişle: Aleviliği ele alıp Hz. Ali’yi dışlamak nasıl olanaksız ise; semaha evet deyip âyin-i cemdeki halka ibadetini reddetmek de olanaksızdır. Bu; trafiğe katılan bir sürücünün yeşil ve sarı ışığı kabul edip kırmızı ışığı reddetmesiyle birdir. Aleviliği, diğer bütün inançlarda olduğu gibi, kendi bütünselliği içinde ele almamız gerekir.

Üstelik eğitim seviyeleri Avrupa ölçülerine göre olan gençlerin, Dedelerin vereceği “Erkan” eğitiminin yanında, Alevi kimliklerini siyasal, toplumsal ve dinsel alanlarda koruyabilmek, tanıtabilmek ve gerektiğinde müdafaa edebilmek için “Akademik” Alevi bilgileriyle tamamlamalarına ihtiyaçları var.

Aleviliği öğrenme ve öğretme işleminde izlenecek ve birbiriyle kesinlikle karıştırılmaması gereken iki yöntem vardır:

a) diyakronik (artzamanlı) yöntem

b) senkronik (eşzamanlı) yöntem

İlkin çağdaş dilbiliminde ortaya çıkmış ve orada uygulanmış olan bu iki terimi Aleviliğe uygulayarak kısaca Münih’te Üniversitede öğretim veren Bektaşi Babası Özgür Savaşcı’nın kaleminden faydalanarak özetleyelim:

Eğer Aleviliği ta Hz. Ali’nin döneminden başlayarak günümüze dek geçirdiği evrimi ele alarak inceliyorsak yöntemimiz artzamanlı (diyakronik) yöntem olacaktır. Alevi/ Şîa’t-ü Alî adıyla başlayan yol ayrımının daha sonra, değişik kültürlerdeki değişik topluluklarca benimsenmesi ve o zamanki adı “Rum diyârı” olan (diyâr-ı Rûm) Anadolu’da da Türk ve Kürt topluluklarında da biçimlenmesi, Hünkâr Bektaş Velî ile Erdebil Tekkesinin katkıları, Balım Sultan’ın Bektaşîliğe getirdiği değişiklikler, Pîr Sultan Abdal olayı, Osmanlı’nın Vaka-i hayriyye adı verdiği Yeniçeri Ocağının kaldırılışı, Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal Paşa’ya Alevi-Bektaşilerin desteği, Tekke ve zaviyelerin kapatılıp, Dede ve Rehberliğin yasaklanması gibi bir dizi olguyu, hiçbirini de atlamadan, incelemek zorundayızdır. Bu zamandizimsel (kronolojik) evrim çizgisinde, adı bugün Alevi olan inanç sahipleri, kimlerden ve nelerden olumlu ve olumsuz yönde etkilenmiş, hangi inançlardan neleri devralmışlar... gibi soruların tümü de artzamanlı yöntemle incelenecek konulardır.

Eşzamanlı (senkronik) yöntem ise, artzamanlı yöntemin tersine, incelediği konuyu/olguyu, tarihsel boyutuna bakmadan, belli bir zaman kesiti içinde ele alarak inceler. Bu zaman kesiti genellikle şimdiki zaman kesiti olsa da, geçmişten bir kesit de olabilir. Örneğin 20. yüzyıldaki Aleviliği bu yöntemle inceleyebileceğimiz gibi, 13. yüzyıldaki (Hünkâr Bektaş Velî’nin dönemindeki) Aleviliği de inceleyebiliriz. Ancak bu sonuncusunda dikkat etmemiz gereken bir konu olacaktır: Hünkâr’ın dönemindeki onun yolundan giden insanlar kendilerini Alevi diye mi adlandırıyorlardı, yoksa başka bir isim ya da isimler mi kullanıyorlardı? Şayet Alevi adı o dönemde kullanılmıyorsa ve 13cü yüzyıldan bahsederken Alevi terimini kullanırsak anakronizm (çağ-aşımı) yanlışına düşmüş oluruz. Diğer bir deyişle zaman açısından birbiriyle bağı olmayan şeyleri ilintiliymiş gibi göstermiş oluruz. Örneğin Nasreddin Hoca’nın Timur ile ilgili fıkralarının tümü anakronik fıkralardır. Nasreddin Hoca (1208-1284) ile Timur’un (1336-1405) birbirlerini görmüş olması mantık dışıdır.

Mesela Senkronik Yöntemle Alevi eğitimine şöyle yaklaşabiliriz:

1- Alevi-Bektaşi İnancının Günümüzdeki Özü nedir?

2- Alevi-Bektaşi İnancı Erkânlarda Nasıl Uygulanıyor?

3- Alevi-Bektaşi İnancı Kendisini ve Cemaatini/Topluluğunu Nasıl Koruyor?

Diyakronik Yöntemle ise :

1- Alevi-Bektaşi İnancı Kuşaktan Kuşağa Nasıl Öğretildi?

2- Alevi-Bektaşi İnancı Ne Zaman ve Hangi Koşullarda Oluştu?

3- Alevi-Bektaşi İnancı Nasıl Gelişti?

Yöneticilere verilen görev “Dedeler Kurulu”nun yapacağı somut “Erkân” eğitim çalışmasına paralel olarak ilmi temellere dayanan “Akademik” bir eğitim planı hazırlamak ve bunu hayata geçirecek girişimleri kurumsallaştırmaktır. Fakat çalışmamız sürecinde bu iki yaklaşımın ne kadar içiçe olduğunu gördük. Bu sebepten eğitim çalışması üzerine bir iki düşüncemizide sizlere iletmek istedik.

Eğitim çalışmaları en az dört bölümden ve kime, nasılve hangi seviyede eğitim verileceği önceden belirlenerek oluşabilir:

1-Alevi Edep- Erkânı bölümü: Görevi, Alevi edep-erkânı üzerine bilgileri toplamak ve öğretilmesini sağlamaktır;

2-Alevi Dinbilimi(teolojisi) ve Tasavvuf Bölümü: Görevi Alevi Dinbiliminin (teolojisinin) ve sufî tasavvufunun özünü tarihi gelişim içinde araştırmak, öğretilmesini sağlamak ve tanıtmaktır;

3- Alevi ve İslam Tarihi bölümü: Görevi tarihi ilmi araştırmaları yapmak, eğitimi vermek ve tanıtmaktır. Dinler Tarihi, İslam Tarihi, Anadolu halkları Tarihi, Alevi Tarihi, Tasavvuf Tarihi, Düşünce tarihi ve Avrupa ülkelerinde Alevi yapılanması Tarihi burada incelenebilir.

4- Alevi kültürü, örf ve adetleri bölümü: Görevi değişik bütün Alevi birimlerinin geleneklerini, günlük yaşamdaki örf ve adetlerini incelemek ve gelecek nesillere anlatmaktır. İnanç Psikolojisi, Din ve Sosyoloji, Anadolu Toplum yapısı, Kültür olayı-etkileri ve Alevi Töreleri ve kökenleri burada incelenebilir.

Bu “Akademik” çerçevede “Alevi Bilgi Arşivi” hazırlanması ve bütün üyelerin ama bilhassa gençlerin Alevilik bilgilerine sanal ortamda da ulaşmalarını sağlanması şart. Aynı şekilde sanal kütüphane, foto ve video arşivi de hazırlanması ve üyelerinin ulaşımına sunulması şart.

Hacı Bektaş Veli "Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur" değişiyle Yol’umuzun ilim, irfan ve insanlık sevgisiyle sonsuza kadar devam eden ince uzun bir yol olduğunu hatırlatmıştı.

E-ALEVİLİK EĞİTİMİ İÇİN BİR KAÇ SEÇME KİTAP

Soyadına göre alfabetik sırlama

Abdal Musa Sultan ve Velayetnamesi - Can yayınları 1997

Yayına hazırlayan Adil Ali Atalay (Vaktidolu)

Aşıkpaşazade

1- Osmanlı Tarihi (1285-1502) - Bilge Kültür Sanat 2013

Mehmet Atalan

1- Şiiliğin Farklılaşma sürecinde Ca'fer es-Sadık'ın yeri -Araştırma yay.2005

Hamza Aksüt

1- Aleviler ( İlk yurtları, Dede ocakları..) - Yurt kitap yayın 2009

İlhan Arsel

1- Kur'an'ın Eleştirisi 2 - Kaynak yayınları 2010

Resul Ay

1- Anadolu'da Derviş ve Toplum 13-15.yüzyıllar -Kitap yayınevi 2008

Erdoğan Aydın

1- Alevîliği ne yapmalı - Nokta kitap 2005

2- Nasıl Müslüman olduk? - Cumhuriyet Kitapları 2005

3- Kuran ve Din - Cumhuriyet Kitapları 2006

Doğan Avcıoğlu

1- Türklerin Tarihi I - Tekin yayınları 1979

2- Türklerin Tarihi II - Tekin yayınları 1981

3- Türklerin Tarihi III - Tekin yayınları 1980

4- Türklerin Tarihi IV - Tekin yayınları 1983

5- Türklerin Tarihi V - Tekin yayınları 19..

John Baldock

1- Mevlâna Gizli Öğretisi - Sınır Ötesi yayınları 2007

Michel Balivet

1- Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan - Tarih Vakfı 2005

Vasili Vladimiroviç Barthold veya Wilhelm Barthold

1- Orta Asya Türk Tarihi dersleri - Çağlar yayınları 2004

2- İlk Müslüman Türkler - Örgün yayınevi 2008

3- Müslüman Kültürü - Ayrıntı 2013

Nejat Birdoğan

1- Anadolu’nun gizli kültürü alevilik - Kaynak Yayınları 2003

2- Anadolu ve Balkanlar’da Alevi Yerleşmesi - Mozaik yayınları 1992

Philippe Borgeaux

1- Karşılaşma Karşılaştırma - Dost Kitapevi 1998

Mahmut Bozçalı

1- Alevi Bektaşi nefeslerinde dini muhteva – Horasan 2006

Martin van Bruinessen

1- Kürtlük, Türklük, Alevilik -İletişim 2009

Fuat Bozkurt

1- Toplumsal Boyutlarıyla Alevilik -Kapı 2005

Buyruk Alevi inanç-ibadet ve ahlak ilkeleri

1- İmam Cafer-i Sadık Buyruğu (A. A. Atalay Vakidolu) – Can Yay. 2011

2- Yorumlu İmam Cafer Buyruğu (Esat Korkmaz) – Anadolu Kültür 2002

3- İmam Cafer-i Sadık Buyruğu (Fuat Bozkurt) - Kapı yay. 2009

4- Buyruk (Mehmet Yaman) - Cem Vakfı yayınları 2013

5- Şeyh Sâfi Buyruğu – Bisâtî (Ahmet Taşğın) - Çizgi 2013

6- Buyruk Sefer Aytekin - 2001 Akyıldız yayınları

- Fütüvvetname-i Ca’fer Sâdık (Haz. Mehmet Saffet Sarıkaya) -Horasan Yayınları Ca’fer-i Sâdık Buyruk’larıyla örtüşen bir içerik. Muhtemelen 16cı yüzyılda yazılmış.

Faik Bulut

1- İslam Komüncüleri - Berfin 1998

2- Ali’siz Alevilik - Berfin 1998

3- Tarikat Sermayesinin Yükselişi - Doruk 1997

4- Horasan Kimin Yurdu - Berfin 1998

Ergun Candan

1- Kur'an-ı Kerim'in Gizli öğretisi - Sınır ötesi 2013

2- Türklerin Kültür Kökenleri - Sınır Ötesi 2004

Claude Cahen

1- Türkler Nasıl Müslüman oldular - Örgün yayınevi 2008

(L'islam des origines au debut de l' Empire Ottoman)?

Mahmut Çetin

1- Hünkar Hacı Bektaş Veli (Roman) - Adım yayıncılık .....

Erdoğan Çınar

1- AleviliğinGizli Tarihi - Chiviyazıları 2006

Yaşar Çoruhlu

1- Türk Mitolojisinin Anahtarları - Kabalcı 2006 ve 2011

Reha Çamuroğlu

1- Sabah Rüzgarı “ Enelhak” Demişti Nesimi -Kapı 2005

2- Dönüyordu Bektaşilikte zaman kavrayışı - Kapı 2006

Richard Dawkins

1- Tanrı Yanılgısı - Kuzey yayınları 2009

Hüseyin Dedekargın

1- Dede Garkın Süreğinde Cem - Yurt Kitap-Yayın 2012

Mehmet Demirel

1- Mevlâna ve Mevlevî Kültürü - H yayınları 2008

Dersim Dosyası - ‘Teori’ aylık dergi Şubat 2010

Dersim Raporu- Jandarma Umum Kumandanlığı 1934 - İletişim yay. 2010

İskender Doğan

1- Ehli Beyt ve Arap Aleviliği - Akis kitap2009

Şemseddin Ahmet Eflâkî

1- Ariflerin Menkibeleri - Kabalcı 2006

Özgür Erdem

Dersim Yalanları ve Gerçekleri - İleri Yayınları 2012

Kutluay Erdoğan

1- Türkiye'de Alevilik - Yeni yüzyıl Kitaplığı ......

2- Alevilik Bektaşilik - Yeni yüzyıl yayınları ......

Muharrem Ergin

1- Dede Korkut kitabı - MEB 1969

Ebû'l-Hasen el-Eş'arî

1- İlk dönem islâm mezhepleri - Kabalcı 2005

ibn Fadlan

1- Binyıl önce Türkler ve Ötekiler

Surayia Faroqhi

1- Anadolu'da Bektaşilik - Simurg 2003

Dursun Gümüşoğlu

1- Es-Seyyid Ebu’l Vefa Menakıpnâmesi - Can yayınları 2006

Abdullah Gölpınarlı

1- Mevlâna - Varlık yayınları 1963

2- Tarih boyunca islâm mezhepleri ve Şiilik – Der yayınları 1987

3- Türkiye'de mezhepler ve Tarikatler - İnkilâp 1997

4- Türk Tasvvuf Şiiri Antolojisi - İnkilap 2004

5- Sımavna Kadısıoğu Şeyh Bedrettin ve Manâkıbı - Milenyum yayınları2008

6- Tasavvuftan dilimize geçen Deyimler ve Atasözleri – İnkilâp 2004

7- Pir Sultan Abdal - Varlık yay.- Milliyet 1995

8- Vilâyet-Nâme (Manâkıb-ı Hünkar Hacı Bektâş-ı Veli)- İnkilâp Kitapevi 1995

9- Yunus Emre Hayatı ve bütün Şiirleri - İş Bankası 2010

Frederick William Hasluck

1- Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam - Ayrıntı 2012

A. Selâhaddin Hidâyetoğlu

1- Mevlâna Hayatı ve Şahsiyeti - Konya 2008

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

1- İslâm Tarihi - AğaçKitapevi yayınları 2009

İhvân-ı Safâ Risaleleri 1-5 - Ayrıntı yayınları 2013

Halil İnalcık

1- Osmanlı Devlet,Kanun, Diplomasi -Timaş 2013

Abdükadir İnan

1- Eski Türk Dini Tarihi - ME Basımevi 1976

Ali Murat İrat

1- Aleviliğin ABC'si - Profil 2013

İbrahim Kafesoğlu

1- Türk Millî Kültürü - Ötüken 2003

Abdülkadir Karahan

1- Müslümanlığın Temel Bilgileri - Nurettin Uycan Cilt ve Basım 1981 ve

- Oğul Matbaacılık 1986

Ahmet T. Karamustafa

1- Tanrının Kuraltanımaz Kulları 1200-1550 İslam dünyasında Derviş toplulukları

- YKY 2011

Ali Kaya

1- Alevilik ve Dersim üzerine seçme yazılar -Yaz yayınları 2012

İsmail Kaygusuz

1- Makâlât - Demos 2011

2- Ümmü'l Kitap - Demos 2009

3- Aleviliğin Doğuşu - Su yayınları 2009

4- Hünkar Hacı Bektaş - Alev yayınları 1998

- Kur'â- Kerim ve Meâli

1- Açıklamalı Meâli (Toplu çalışma) - Diyanet Vakfı yayınları 86-A

2- Ord. Prof. Dr. Sadi İrmak'ın Meâli - (eski baskı zor bulunuyor)

3- Murtaza Turabi (Caferî) - Kevser yayınları 2012

4- İhsan Eliaçık Yaşayan Kur’an Nuzül Sırasına göre – İnşa Yayınları 2015

Esat Korkmaz

1- Alevilik- Bektaşilik Terimleri Sözlüğü - Kaynak Yayınları 2003

2- Eski Türk inançları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü - Anahtar Kitaplar 2003

3- Zerdüştlük Terimleri Sözlüğü - Anahtar Kitaplar 2004

4- Alevilik Temel Eğitimi seti

5- Buyruk - Anadolu Kültür 2002

6- Şeyh Bedreddin ve Vâridât - Anahtar Kitaplar 2007

Fuad Köprülü

1- Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar - Akçağ 2003

Fuad Köprülü- Franz Babinger

1- Anadolu'da İslâmiyet - İnsan yayınları 2003

2- İslam Medeniyeti Tarihi - Akçağ 3.cü baskı

Sönmez Kutlu

1- Mezhepler Tarihine Giriş - Dem yayınları 2008

Bernard Lewis

1- Alamut Kalesi ve Hasan el Sabah - Nokta Kitap 2009

2- İki bin yıllık Ortadoğu Tarihi - Arkadaş 2007

Louis Massignon

1- İslâm Tasavvufu - Ataç 200

İrène Mélikoff

1- Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe - Cumhuriyet Kitapları 2004

2- Uyur idik Uyardılar - Demos 2006

3- Kırkların Cemi’nde - Demos 2007

4- Destan’dan Masal’a - Demos 2008

Azizüddin Nesefî

1- Tasavvufta İnsan meselesi İnsan-ı Kâmil - Dergah yayınları 1990

Bedri Noyan

1- Bektâşilik ve Alevîlik I - Şahkulu Sultan dergâh Vakfı 1998

2- Bektâşilik ve Alevîlik VII - Şahkulu Sultan dergâh Vakfı 2006

Ahmet Yaşar Ocak

1- Babaîler İsyanı - Dergâh Yayınları 2000 (3üncü baskı)

2- Türkler, Türkiye ve İslam - İletişim Yayınları(7ci baskı) 2005

3- Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslam öncesi Temelleri -İletişim 2005

4- Türk Sufîliğine Bakışlar - İletişim 2005

5- İslam-Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır- İlyas Kültü - Kabalcı 2006

6- Kalenderîler - Türk Tarih Kurumu 1999

7- Ortaçağ Anadolu’sunda İslam’ın ayak izleri/Selçuklu dönemi - Kitap yayınevi 2011

8- Veysel Karanî ve Üveysilik - Dergah Yayınları 1982

İsmail Onarlı

1- Şah İsmail - Can yayınları 2000

Hüseyin Orhan (Dede)

1-Alevilikte İbadet - Garip Dede Yayınları 2003

Teyfik Oytan

1- Bektaşîliğin İçyüzü - İstanbul Maarif Kitaphanesi 1970

Baki Öz

1- Kurtuluş Savaşında Alevi-Bektaşiler - Can yayınları 2003

2- Osmanlı’da Alevi Ayaklanmaları - CAN yayınları 2003

3- Çağdaşlaşma Açısından Tarikat ve Tekkelerin Kapatılma Olayı – CAN yay. 2004

4- Dersim Olayı - CAN yayınları 2008

Bahaeddin Ögel

1- İslâmiyetten önce Türk Kültür Tarihi - TTK 2003

İskender Özdemir

1- Aleviliğin Yazılmayan Tarihi - Kripto Basım Yayın 2011

Atilla Özkırımlı

1- Alevîlik Bektaşilik Toplumsal bir başkaldırının ideolojisi - Cem Yayınevi 1998

Cahit Öztelli

1- Bektaşi Gülleri – Bektaşi-Alevi şiirleri Antolojisi - Özgür Yayın Dağıtım 1985

Ali Öztürk

1- Ötüken Türk Kitabeleri - Ötüken 1973

Yaşar Nuri Öztürk

1- Hallâc-ı Mansur ve eseri - Yeni Boyut 1997

2- Şirk Din maskeli Allah düşmanlığı - Yeni Boyut 2013

Neclâ Pekolcay

1- İslâmî Türk Edebiyatı - İslâm Medeniyetleri yayınları 1968

Wilhelm Radloff

1- Türklük ve Şamanlık - Örgün yayınevi 2008

Rıdvanoğlu

1- Hacı Bektâş Veli Hayatı-Velâyetnâme- Bektaşilik ve Makaalât

- Erhan Yayın-Dağıtım 2005

Jean-Paul Roux

1- Türklerin ve Moğolların eski dini - Kabalcı 2002

Sahih-i Buharî

1- 1001 Hadis (Naim Erdoğan) - Sağlam Yayınevi 1975

Yağmur Say

1- Anadolu Alevilerinin Tarihi - Su yayınları 2007

Tahir Galip Serhatlı

Vahdet-i Vücud ve Tevhid Risaleleri - Furkan kitaplığı 2006

Cavit Sunar

1- İmam Rabbanî- İbn Arabî Vahdet'i Şuhûd Vahdet'i Vücud Meselesi

- Anadolu Aydınlanma Vakfı 2006

2- İslâm Felsefesi Dersleri - Anadolu Aydınlanma Vakfı 2007

3- Melâmilîk ve Bektaşîlik - Anadolu Aydınlanma Vakfı 2003

Faruk Sümer

1- Oğuzlar (Türkmenler) - Ana yayınlar 1980

Fatih Şeker

1- Selçuklu Türklerinin İslâm Tasavvufu - Dergah 2011

Ali Şeriati

1- Dine karşı din - işaret yayınları 1997

2- Ali - Söylem yayınları 2002

3- Hangi Şia? - Fecr 2013

4- Kur'an'a Bakış - Fecr 2013

Cemal Şener

1- Türkiye'de yaşayan etnik ve dinsel Gruplar – Etik yayınları 2004

2- Benim Kâbem İnsandır - AD yayıncılık 1996

Tarih-i Kızılbaşan (Kızılbaşlar Tarihi) Terc. Tufan Gündüz - Yeditepe Yay.2015

Ahmet Taşğın

1- Dediği Sultan ve Menakıbı - Çizgi 2013

2- Dile gelen Alevilik - Çizgi 2013

3- Irak'ta Aleviler ve Bektaşiler - Önsöz yay. 2012

4- Türkmen Aleviler- Diyarbakır ve Çevresi – Çizgi 2013

5- Klasik kaynaklarda Heterodoks Dervişler – Çizgi 2013

6- Yezidiler - Aziz Andaç 2005

Şems-i Tebrizi

1- Makalât - Ataç 2007

A.Zeki Velidi Togan

1- Oğuz Destanı Reşideddin Oğuznamesi - Enderun Kitapevi 1982

Osman Turan

1- Selçuklular ve İslâmiyet - Ötüken 1999

Orhan Türkdoğan

1-Alevi-Bektaşi Kimliği - Timaş 1995

Erkan Türkmen

1- Şems-i Tebrizî'nin Öğretileri - NKM 2009

Süleyman Uludağ

1- Tasavvuf Terimleri sözlüğü - Kabalcı 2001

Ali Rıza Uğurlu

1- Ateş-i Aşk - 2010

2- Aşk-ı Muhabbet - 2007

Yabancı Araştırmacılar Gözüyle Alevilik

Tuttum aynayı Yüzüme Ali göründü Yüzüme’ - Ant Yay. 1997

Ali Yaman

1- Orta Asya'dan Anadolu'ya: Yesevilik , Alevilik, BektaşilikYesevilik

- Elips Kitap 2006

2- Alevilik ve Kızılbaşlık Tarihi - Kalipso Lüx Yayınları 2012

3- Kızılbaş Alevi ocakları - Elips Kitap 2006

4- Alevilik-Bektaşilik bibliyografyası - Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü, 1998

5- Orta Asya’da Yesevilik Allahçılar Laçiler - Nokta itap 2006 ve La Kitap 2012

6- Türk Dünyasında İslam, Sovyet Ateizmi ve Kültürel süreklilik

- Elips Kitap 2012

7- Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevi - Yedinci Kapı yayınları 2016

8- Alevilikte Dedelik ve Ocaklar - Karaca Ahmet Sultan Kültür Yayın. 2004

9- Alevism-Bektashism: A Brief Introduction (Aykan Erdemir ile)

- Cem Foundation 2006

Mehmet Yaman

1- Alevilikte Cem - Can yayınları 2003

2- Kerbela’nın Gözyaşları (Haz. Ali Yaman) - Yedi Kapı yayınları 2016

Öner Yağcı

1- Pir Sultan Abdal Yaşamı ve Şiirleri - Cumhuriyet Kitapları2011

Fuat Yöndemli

1- Mevlevilikte Semâ ve mûsikî - NKM 2007

Hacı Bektaş Veli

1- Fatiha Tefsiri (Hüseyin Özcan) - Horasan yayınları 2008

2- Makâlât (İsmail Kaygusuz) - Demos 2011

3- Makalat-ı Hacı Bektaş Veli (Aziz Yalçın) - Der yayınları 2004

4- Malaalât ( Rıdvanoğlu) - Erhan yayın 2005

5- Fevaid (Yaralı Öğütler) Baki Öz - demos 2011

Julius Wellhausen

1- İslâmiyetin ilk devrinde dinî-siyasî muhalefet patileri – TTK 1996

Rıza Zelyut

1- Dersim İsyanları - Kripto 2014

2- Türk Aleviliği - Kripto 2010

TOPLU ESERLER

Ahmed-i Yesevî - Sağduyu Gazetesi 1996

( Esad Coşan, İsmail Yakıt, Arif Ersoy, Mustafa Kara, Mikail Bayram..)

Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce VI :İslâmcılık - İletişim 2005

Anadolu İnanç Önderleri II. Toplantısı - Cem Vakfı 2000

Tarihten Bugüne Alevîlik Sempozyumu - Cem Vakfı 2011

Hacı Bektaş Veli Sempozyumu - Dipnot 2009

Alevi Araştırmaları Dergisi

Dede Gakın Ortaçağ Anadolu'sunda bir Türkmen Şeyhi – Önsöz yay 2014

( Ahmet Yaşar Ocak, Ahmet Taşğın, Hamza Aksüt...)

Tarihten Teolojiye İslam İnançlarında Hz. Ali - TTK 2005

(Hazırlayan Ahmet Yaşar Ocak- değişik yazarlar)

DİĞER BÖLÜMLER

1- ALEVİLERİN AVRUPA ÜLKELERİNDE YAŞAMI

2- ALEVİLİK ÜZERİNDE BİLGİ KİRLİLİĞİ

3- TALİP-DEDE-MÜRŞİT İLİŞKİLERİNDE SORUNLAR

4- ALEVİ KURUMLARININ YAPISAL,HUKUKSAL VE SİYASAL SORUNLARI

5- ALEVİ EĞİTİMİNİN ALTYAPISI ve ÖĞRETİMİ

6- ALEVİLİĞİ VE TERIMLERİNİN DİNBİLİMİ İLE TANIMLAMA

7- ALEVİ TARİHİNİN VE ALEVİLİĞİN MİHENK TAŞLARI

8- SONUÇ