SONUÇ

ALEVİLERİN YURT DIŞINA GÖÇÜ

SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

8- SONUÇ

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm hayli zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel iş bu hale
Kah ağlaya kah güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece

Aşık Veysel

İÇİNDEKİLER

1-YOL

2- Bilgi kirliliği ve önyargılarla mücadelede

3- İnançsal çağdaşlaşma ve devamlılığı nasıl olur?

4- Alevilikte, din önderlerinde ve Talip/Muhiplerde dinsel değerlere bağlılık

5- Alevi topluluğu tarihinde olmamış BİRLİĞİ bugün oluşturmak

6- Uzlaşma Kurulu kurulmalı

7- Alevi olmayanlarla diyaloğu kurulamıyor

8- Eğitimi ciddiyetle acil bir şekilde ele almak

9- AİHM kararlarının hayata geçirilmesini sağlamak

10- Alevi topluluğunda özgüven eksikliği

11- İletişim

SON SÖZ

1-YOL

Bu uzun ince yolun hangi Yol olduğunu iyi biliyor muyuz? Bu yol, İkrar Cemindeki cemaatin/topluluğun önünde, Mürşid’in erkânının sonunda söylediği “İkrarın imanına yoldaş olsun! Hak, Şahımerdan, doğru yoldan ayırmasın” diye bahsettiği yoldur; Hak-Muhammet-Ali Yoludur.

Bu Yol’un ilk adımı Muhammed'e inen ilk beş ayetle bize bildirildi:

Oku! Yaratan Rabbinin adıyla! O, insanı “alâk”dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Kur’an, Alâk suresi 1-5)

Burada kullanılan her kelime çok önemli. İlk kelime ‘Oku/İkra’. İkra, sözlükte QRE kökeninden gelir. Okumak, incelemek, bir araya getirmek demektir. Bu kökten ‘Qırâat’, okuma, okuyuş, kıraat; ‘İstiqrâ’ dikkatle incelemek, birisinin okumasını istemek; ‘Qurân’ okunanlardan toplanan kelimeleri türetilmiştir. İkinci kelime HLQ (Halk)kökeninden gelir, mastarı yaratmak demektir. Bu kökenden de ‘halk’ yaratılmışlar, halk etmek, yaratma; ‘mahluk’ yaratık; ‘ahlâk’ ahlak, davranış biçimleri türetilmiş. Alâk ise ALQ kökenlidir. Mastarı ilişmek, takılmak, yapışmak, sevmek, tutkun olmak demektir. ‘A’lâqa’ ilgi, dostluk, alaka, iş,uğraş; “Alag’ kan pıhtısı, sülük; ‘Mu’allaq’ askıda bırakılmış,ilişli olmayan kelimeleri de buradan türemiş. Kerem de KRM kökenlidir ve iki anlamı vardır: karşılıksız vermek, çömertlik ve şeref, asalet. İkram etmekle şeref (kerem) sahibi olan veya verdiği için şerefli (kerim) olan anlamına geliyor (İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an. İnşa yayınları 2015).

Bize ‘Oku’ diyerek ne yapmamız gerektiğini söyleyen, kendini tanıtarak bizi sevgiyle ilgi göstererek yaratan Rabbimiz olduğu belirtiyor. ‘Oku’ diyerek israrla ne için burada olduğumuzu tekrar ediyor. ‘Sana bilmediğin ilmi ve onu kalemle yazıp iletmeyi öğreten benim’ diyor. Okumayı ve yazmayı öğreten Allah İnsan’a bilmediğini öğreteceğini söylüyor. Yani ham ervâh (can, hayâtın cevheri) olarak yaratıldığımızdan bize Kamil İnsan olma Yol’unu” yani İslam’ın iniş amaçını gösteriyor.

Kur’an’nın ilk inen ayetleri, “Neden, niçin yaratıldım?” sorumuza cevap veriyor. Dahası insanoğluna bir de ‘ilim’ öğrenme yeteneği (bilgi, akıl, beyin, kalp) vermiş; ‘kalemi’ (kelime,söz, konuşma, yazı, ifade) kullanabilmeyi, varlığı okuyabilmeyi, derinliğine inip anlayabilmeyi vermiş; sonrada anladığını yazmayı ve gelecek nesillere aktarmayı öğretmiş.

“Okumak, öğrenmek ve yazmak” Tanrının insanoğluna ihsan ettiği en büyük nimet olan aklı kullanmasıdır. Ancak bu akıl her bireyde bulunan akıl değil, ortak akıl yani evrensel akıldır. İnsanoğlu bu akılla Tanrının en büyük kutsal kitabı olan evreni/ evrendeki yaşamı okumakta, yeni keşifler yapmakta, yeni bilgileri bulmakta ve öğrendiğini yazmakta. Bu “Levh-i Mahfuz”da bulunan ve insan aklıyla ‘okunarak’ devamlı yenilenen bilgilerin sonsuza kadar sürekliliğini ifade etmektedir. O halde Allah’ın sonsuz ve sınırsız vahyinden nasiplenerek, okuyup, öğrenip, yazarak bilime ve ilme kavuşmak bizim görevimiz ve gitmekte olduğumuz Yoldur.

Bu yolda Rehberimiz ise Gadir Hum’da Hz. Muhammed’in “Allah-u Ekber! Din kemale erdi, nimet tamamlandı, Allah benim risaletime ve benden sonra Ali'nin velayetine ran (hüküm sürücü) oldu" diye konuşmasıyla gösterdiği Ali’dir. Şii tarihcilerden Muhammed Emin el-Galib et-Talip, Tarihu'I-Aleviyyni (‘Arap Alevileri Tarihi’ Karahan Kitapevi-2012) adlı kitabında özellikle "Şia" yerine “Alevi" kelimesini kullanıp, "...hicretin 10. yılı sünniler nezdinde çok meşhurdur. Çünkü Veda haccının yapıldığı yıldır. Alevilere göre ise daha meşhurdur. Çünkü Ali hizbinin teşekkül etmeğe baştadığı gündür. Gadir günü Hz. Peygamber ashabına, Ali'ye bey'at etmelerini emretti. Onlar da ihlas ve rızaları ile bey'at ettiler. Aleviliğin aslı işte oradadır, Alevilik buradan başlamıştır. Bey'at işi tamamlandıktan sonra Hz. Peygamber “bugün sizin dininizi ikmal ettim” ayetini (Maide 5;3) okumuştur. Bu mesut hadise üzerine sahabe Ali'yi, bize ve bütün müslümanlara Veliy oldun diyerek kutlamışlardır.". Ebu Bekir ve Ömer bunların başında gelmişti. Ali müminlerin mevlası ve velisi, yani önderi ve rehberidir.

Ayrıca Gadir Hum’da da: “Size paha biçilmez iki şeyi miras bırakıyorum: Allah’ın kitabını ve Ehl-i beytimi... Benden sonra bunlara sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz” diyerek Muhammed Kur’an’ın ve Ehl-i Beytin birbirinden ayrılmazlığını ilan etti ve bütün müminlere bu mirası Kevser havuzunun başında buluşacakları güne kadar muhafaza etmelerini buyurdu.

İşte bir Alevi «Yol bir, süreç binbir» dediği zaman anladığı, yaşadığı Yol budur. Bu Yolda erkân gelişen süreçte yöresel kültürlere göre aldığı binbir renkler ve sesler Yol’un şekilsel zenginlikleridir.

2- Bilgi kirliliği ve önyargılarla mücadelede

Bizim için «Yol bir, süreç binbir» ve bu tarihin derinliklerinden beri gayet açık tanımlarla bellidir ama son senelerde bilinçli ve kasıtlı bir şekilde Aleviliğin tanımının ‘müphem’(belirsiz) olduğunu iddia edenler, çeşitli bilgi kirliliği üretenler çoğaldı.

Niçin bu bilgi kirliliği? Alevilik ve aleviler kimleri korkutuyor?

Hz. Ali “İnsan, bilmediğinin düşmanıdır” demiş. Bu özdeyişin ne kadar doğru olduğunu günlük yaşantımızda görüyoruz. Bilgi eksikliği ve bilgi kirliliği günlük hayatımızın ve yaşantımızın ta alt kademelerden devletin en üst kademelerine tırmanıncaya kadar bir eksiklik, bir hastalık, çok daha tehlikelisi bir “önyargı” olarak zihinlerde yer bulmuş olmasıdır. Kötünün en kötüsü, tehlikelinin en tehlikelisi de siyasi otoritenin yani iktidarın Sünni oylarını kaybetmemeleri ve iktidarlarını pekiştirmeleri uğruna Türkiye’nin bu kanayan yarasını ya görmezlikten gelmeleri ya da sorunu görmezden gelip çözümü sürekli erteleme siyasetidir.

Müslüman olduğunu söyleyipte İslam hakkında bilgisi kıt olan bir topluluğa Aleviliği anlatmak çok zor. Buna rağmen Siyasi yetkililer, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı birimleri odacısından bakanına, kapıcısında müftüsüne, hademesinden öğretmenine kadar tüm kamu kurumları çalışanlarının ve sokakta ki sade vatandaşın Alevileri ve Aleviliği tanımalarını sağlamalıyız. Tabii ayrıca önemli olan Sünni ve Alevi düşünürlerinin de doğru bir şekilde, inançlar üstü bir anlayışla, hem kendileri hem de hitap ettikleri geniş toplum katmanları doğru bilgilere ulaşması sağlanmalıdır. Sadece iletişimde de kafı değil. Gerektiğinde adalet önünde ayrımcılığa ve bilgi kirliliğine karşı yasal haklarımızı korumalıyız.

Bilgi kirliğiliğini ve ayrımcılığı sadece iktidar yapmıyor. Alevi derneklerinde de, bilhassa Avrupa ülkelerindeki federasyonlarda da bu bilgi kirliliği ayyuka çıktı. Bu yönde de mücadelemiz şart.

AİHM’de kazanılan davalarımız sonuçunda şu veya bu şekilde Hükümet Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığında değişiklikler yapmak mecburiyetinde. Türkiye’de Aleviliğin hakları yasallaşması ayrımcılığı ve bilgi kirliliğini azaltır ama yok etmeyebilir. Diğer taraftan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1965 ten beri beklenen değişimi nihayet gerçekleşmesi daha büyük değişiklikler getirebilir ama bazı zorluklarıda oluşturabilir. Bunların Alevi dernekleri arasında tartışılması ve yeni sratejiler oluşturulması lâzım.

Başka bir dileğimiz değişim sonrası Alevi–Bektaşi inanç ve kültürünü tanıtan ‘klasiklerin’ daha yoğunlaşması ve toplumsal bilgi kirliliğine ‘reçete’ olabilecek unsurlardan biri olma duruma gelmesidir. Bu değerli eserleri yalnız basmakla kalınmaz bu eserlerin geniş dağıtımı da sağlanır.

3- İnançsal çağdaşlaşma ve devamlılığı nasıl olur?

Aleviliğin özü Bâtınî İslam yorumu öğretisi bize şu bilgileri veriyor ve şu tutumları belirliyor:

- Kur’an da ki sözler Allah’ın «Levh-i Mahfuz»daki tüm tanrısal deyişinin ancak ufak bir kısmı. Allah’ın bize iletmek istediği sözleri, bilgi aktarımı sonsuza kadar devam edecek. Akıl ve ilimle elde edilen bu bilgi birikiminin zaman içinde devamlı güncelleşmesi, içinde yaşadığımız ortamın her an değişmesi neticede çağdaşlaşmanın sonu olmayan devamlı bir işlev olduğunu gösteriyor. İnsan olarak bizim görevimiz bu tanrısal öğretiyi akılla, ilimle öğrenmemiz ve bu bilgi birikimini gelecek nesillere aktarmamızdır.

- Muhammed hayatta olduğu müddetce Allah'ın buyruğunu müslümanlara iletti, ayetlerin ilk okunuşta açık olmayan veya anlaşılamayan manalarını izah etti ve Kur’an’daki ilkelerin ve yasaların toplumda uygunmasına çalıştı. Aleviler için Allah’ın Kelamı ve vahiyi, Muhammed’in Hakk’a kavuşmasıyla sona ermedi ve Kur'an’da da belirtildiği gibi İmamet ve Velâyetle devam ediyor.

73- Ve (Biz onları) emrimizle hidayete (doğru yola) erdiren imamlar yaptık. Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı (Bizi içten anıp selamlamayı ve Bize bağlılığı) devam ettirmeyi/ayakta tutmayı, zekâtı (kendi varlığından vaz geçip başkasına) vermeyi vahyettik. Ve onlarda, Bize kul olanlardandı.(Kur’an, 21 Enbiya 73 Diyanet Meali 2011)

İmamlık makamı, Allah’ın bildirdiği emirlerin sürekliliğini sağlamak için vardır. İmamın varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar, yaptığı her şey Tanrı adınadır. Muhammed “Ben ilim şehriysem, Ali ilim şehrinin kapısıdır” diyerek Ali’ye Kur’an’ı anlayan ve anlatan en yüksek payeyi, imamlığı vermiştir. Bir de Tanrı’nın kendisine dost kıldığı ve verdiği ilhamla yaratıcı varlığına kattığı velilik ve ermişlik aşaması olan velâyet makamı vardır.

257. Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. (Kur’an 2 Bakara suresi 257 Diyanet Meali 2011)

Kişinin varacağı son aşama veliliktir. Velayet bir erdem noktasıdır. Veliler yalnız Allah rızasını gözeterek insanlığın kurtuluşuna hizmet ederler. Karşılıksız verdikleri hizmet ile âleme devamlı düzen verirler.

Kur’an daki simgesel (sembolik) anlatımı ve taşıdığı mânaları ve sonra öğreneceğimiz bilgileri anlamak için velayet-imamet sahibi çeşitli yetkili kişilere ihtiyacımız var. İlim ve bilim sonsuz, öğreti devamlı ama yetkili öğreticiler, rehberler çoğul, değişken ve ölümlü.

Kısaca İmamet ve Velâyetle Aleviler, İslam Alevi yorumu dinbilimini, özüne sadık kalarak, inançımızın şeklen yaşadıkları çağa ve ortama uyum sağlayarak yaşamasını ve yaşatılmasını sağladılar. 3.cü bölümde bunu ayrıntılarıyla izah ettik.

- Kur’an bize akıl ve ilimle düşünüp bilgi edinmeyi ve bilginin zaman içinde değişimini de anlatıyor. Kefh suresinde anlatılan üç kıssa üzerinde düşündüğümüzde bu açıkca gözler önüne seriliyor. Ashab-ı kefh kıssası olayları belirlemedeki bilgilerin, bir bilginin bir yerde (mekânda) kabul edilmesinin zamana ihtiyaç olduğunu; Musa ile bilge kişi kıssasında ise bir yer ve zaman içinde bilginin değişik boyutları olduğu yani görünen ile görünmeyenin, zahir ile bâtının, akıl ve sezginin, rasyonel(mantık ile anlama) ile irrasyonelin farkının gösterilmek istendiğini görüyoruz. Musa’nın da peygamber olduğu halde kendinden daha bilgili ve bilge bir kişiye danışması her zaman bildiğini soruşturma ve bilmediğini çok şeyin olduğunu farkederek bilene sorması da bilginin ve bilgi edinmenin sonsuzluğunu gösterir. Üçüncü kıssasta bilgi edinmenin hedefini gösteriyor. Zülkarneyn, Mezopotamya’nın gökyüzü ve sema tanrısı olan An (Anu)’nın simgesi «iki boynuzlu taç sahibi» kraldır. Dinsel ve siyasal yönetim gücünü (iktidarı) temsil eder. «Biz onu bilgimizle kuşattık» diyen Tanrı Zülkarneyn’e iktidarın hedefini de «zulümle» mücadele olarak gösteriyor. Bilim ve iktidar gücü sadece birer araçtır. Asıl hedef, «Ye’cüc ve Me’cüc»ten (her zaman yeryüzünde fesat çıkaran topluluklardan) uzak, İlim ve Bilim ile donanmış insanların birlik içinde yönetimlerinin hedefi halkın doğayla içiçe yaşadığı zulmün olmadığı, iyilik, güzellik ve doğrulukla erdem bir yaşamdır. Kıssalardan tek bir hisse çıkarırsak devamlı değişim içinde olan ve çok yönlü bakış gerektiren ilim ve bilimle donanmış insan toplulukların hedefi erdem bir yönetimle yaşamak ve mutlu olmaktır.

- Kur’an, ayetlerin bazılarının zamanla geçersiz hale gelebileceğini söyleyerek tarihselliği kabul etmektedir (Tefsirde buna “nesh” yani kaldırmak denir). Üstelik Aleviler Kur’an’ı bir dogma şeklinde görme yanlışına düşmemişlerdir. Kur’an’ın ortaya koyduğu ahlaki ve kimi inançsal esaslar, evrensel ve zaman üstü olmakla birlikte hukuksal ve sosyal alanlardaki ayetlerin, indiği dönemde geçerli olduğunu, sonraki zamanlarda yeni koşullarla birlikte yeni hükümlere ulaşılması gerektiğini ve bunun da ancak akılla yapılabileceğini ısrarla savunmuşlardır. Özellikle miras, kadının statüsü, ceza hukuku, cariye hukuku vb. konulardaki ayetlerin uygulanabilirliği kalmamıştır.

Bazılarımız ya bu çağdaş yaşama uyma ihtiyacını red ediyor veyahut bu gerekceyle Aleviliğin özünü bambaşka yerlere çekmeye uğraşıyor. Her ikisini de kabul etmemiz imkansız. Bugün geleneksel yaklaşımla:

a- Cemlerimizin sabahlara kadar sürmesi çalışma hayatımıza uymuyor.

b- Talip/mühip ile Dedeler arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerekli.

c- Musahipliğin bazı yönleri kamu yapılanmasıyla işlevini kaybetti ama başka yönleri daha iyi değerlendirilmeyi bekliyor.

d- Görgü Ceminin toplumsal yaşamla uyumlu hale gelmesi ve toplumsal ‘edep/ahlak’ düzenini koruyucu bir dizi önlem alınması gerekli.

Bunlar gibi bir dizi ‘çağdaş yaşama uyum’ uyarlamaları ele alınmalı. Bu konu Aleviliğin yaşam ve var oluş mücadelesidir. Çağdaş yaşam şartlarına şeklen uyum aramaya sırt çevirme biz Alevileri ikrar versek bile, edep-erkândan uzaklaştırır ve sönmesine, hatta ölümüne bile sebep olur. Diğer taraftan «Biz ne O’yuz ne de buyuz; biz Aleviyiz» deyip ardından da Ali’siz Aleviliği veya İslam dışı Aleviliği, Aleviliğin binbir süreçinden biri olarak gösterme girişimleri de bilgi kirliliği ve siyasi oyunlarla Aleviliği dinsizleştirme ve yok etme girişiminden başka bir şey değildir.

Bizim Aleviliğin çağdaş yaşama, bilhassa kentlerde yapılanmada ve Avrupa’ya göçte, uyum sağlamasını istememizin sebeplerinden biri de Alevilik ile Alevileri/Kurumlarımızı ayakta tutup yaşatmak içindi.

4- Alevilikte, din önderlerinde ve Talip/Muhiplerde dinsel değerlere bağlılık

Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de ancak alevi topluluğunun %5i Alevi derneklerimizde üye. Bunun sebepleri araştırma konusu bile olamadı. Elde olan bir kaç veride sebeplerin derneklerin siyasallaşması, güven vermemesi, kötü yönetilmesi, dayanışma olmaması, kimlik bilinçi oluşmaması,vb olduğu öne çıkıyor. Bu cevaplar yetersiz olsa bile bir fikir veriyor. Nasıl bir kaç ön-tedbirler alınabilir?

- Hakk-Muhammed-Ali Yoluna, siyasi ideoloji, milliyet ve etnik üstünlüğü yaklaşımı ile bilgi kirlilikleri yayan, Alevi inancını tartışarak huzursuzluk meydana getiren ve dolayısıyla Yola hizmete engel olanlara ikrarları hatırlatılıp, Görgüden geçmelerini istemek veya Alevi yolunun ahlâki kurallarını uygulayarak, bu düşüncede olan kişilerin topluluktan uzaklaştırılmasını sağlamak.

- İkrarlıyım, itikatlıyım deyip ama benlik, nefs ve kibirden dolayı yalana, yanlışa, iftiraya, gıybete başvuran; huzursuzluğa ve ayrımcılığa sebebiyet veren din önderleri veya talip de olsa topluluğun dışında tutmak;

- Bu ana hedefleri uygulamak için, İkrarın özüne inip Rehber-Pîr-Mürşit sorumluluk zincirini yeniden gündeme koyup, işler hale getirmek; çağdaş bilim ve ilim dağarcını genişletip, günümüz yaşantısında Pîr ile Talip ilişkilerini canlandırmak; kentsel göç ortamında kaybetmek üzere olduğumuz Alevi değerlerini, bilhassa İkrar, Müsahiplik ve “Görgü Cemi” gibi erkânlarını, çağdaş yaşamda İnsan Hakları ve özgürlükleri ile sosyo-ekonomik, teknolojik gelişmeleri göz önünde tutarak, Tanrı ve dini inanç kavramlarına yenileyerek Alevi Yol ve Erkânını edep-ahlâk temelinde yeniden yaşama geçirmek.

5- Alevi topluluğu tarihinde olmamış BİRLİĞİ bugün oluşturmak

Günümüzün çağdaş yaşam koşullarında, Talip-Dede-Mürşit-Ocak ilişkileri arasındaki sorunlara çözüm üretecek bir kurumsal ve inançsal BİRLİK kurulmalı. İslam’ı, Kuran’ı, Hz. Peygamber’i, Ehlibeyt’i, Hz. Ali’yi ve 12 İmamları kapsayan Alevi İslam anlayışını kabul eden dernek temsilcileri ve Alevi din önderlerinin katılımıyla iki başlı bir BİRLİK kurmak gerekli. Bu Talip-Dede-Mürşit birliğinin oluşturduğu bir «ALEVİ OCAKLAR BİRLİĞİ» olabilir.

6- Uzlaşma Kurulu kurulmalı

İsviçre’de bir Birlik kurulamazsa dernekler üstü bir “Uzlaşma Kurulu” oluşturulmalı. Görevi Alevilik, talipler ve kurumlar ile ilgili genel konular üzerine durum değerlendirmeleri yapmak, eksik veya görülen önemli konularda tavsiyelerde bulunmak veya kararlar almak olmalıdır. Herhangi bir konuda karşılaşılan sorunlarda fikir alış verişi yapabileceği, gerektiğinde sorunlara çözüm teklifleri getirmesini istenebilecek, olası durumlarda daha sorun olmadan uyaracak ve fikir üretecek bir kurul olmalıdır.

7- Alevi olmayanlarla diyaloğ kurulamıyor

Geçmişteki ayrımcılık aşılamıyor. Tarihi temel ayrılıklar ve yanlış tutumların üstünden gelinemiyor. Aslında şu anda tekrar yaşanan sıkıntılar, geçmişte var olan sıkıntıların tekrar gün yüzüne çıkmasından veya çıkarılmasından başka bir şey değil gibi görünüyor. Bugün yaşanan sıkıntılar eskiden gelen yanlış ve taraflı bir zihniyetin belkide halen toplum ve siyaset üzerinde egemen olduğu gerçeğidir.

Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra ortaya çıkan halifelik seçiminde Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in tutumları, Hz. Ali cenaze ile meşgulken halifelik seçimi gerçekleştirmeleri, birinci halife Hz. Ebubekir’in peygamberimizin sağlığında Hz. Fatma’ya hediye edilen Fedek hurmalığının “Peygamberlerin mirası olmaz” gerekçesi ile Hz. Fatma’dan hurmalığın geri alması, Hz. Fatma’nın (Hz. Ali’nin) evine saldırı , Hz. Ebubekir’in vefatından sonra Hz. Ömer’in normal bir seçim ile değil de Hz. Ebubekir’in vasiyeti ile halife seçilmesi, Hz. Osman döneminde yeni İslam devletinin daha ziyade Ümeyye oğulları tarafından yönetilmesi, hısım-akrabaya verilen usulsüz imtiyazlar vs. İslam’da ilk hoşnutsuzluk kıvılcımlarını ateşlemişti.

Bütün bu tarihi gerçeklere, Kur’an’ın Ehl-i Beyt’le ilgili ayetleri ve Hz. Muhammed’in “Veda Haccı”ndaki vasiyetine rağmen, Ehl-i Beyt’in maddi ve manevi mirasının yağmalanması; dördüncü halife Hz. Ali’ye, Şam Valisi iken başkaldıran Muaviye bin Ebu Süfyan’ın Hz. Ali’ye karşı kılıç çekmesi ve camilerde Ehl-i Beyt’e (Hz. Ali’ye) hakaretler yağdırması, başvurduğu entrikalar, neticede İslam’ı; “Ali taraftarları (Ali Şia’sı)”, “Muaviye taraftarları” ve “Hariciler” olarak üçe bölmesi; Hz. Ali’nin şahadetinden sonra yerine halife seçilen Hz. Hasan, dedesi Hz. Peygamberin İslam dininin daha fazla zarar görmemesi için Muaviye ile beş maddelik bir anlaşma yapması ve halifeliği Muaviye’ye bırakması; sonraları “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” olarak isimlendirilen bu akım “Ali Şia’sı”na karşı bir mezhep olarak ve “Sünnilik” adıyla tarihteki mezhep ihtilafları yolculuğunu başlatması; Kerbela’da Hz. Hüseyin’in ailesi, efradı ve yakınlarından oluşan yetmişten fazla kişinin katledilmesi İslam tarihindeki en büyük kırılma noktasını oluşturmuştur.

İslam dünyasında da Yezid’e lanet edilmesine rağmen bazı zihniyetlerin Kerbela katliamını Allah’ın takdiri ve Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmediği için Hz. Hüseyin’in suçlu olduğunu ve cezayı hak ettiği istikametle görüş belirtirler. Bu zihniyetteki ‘‘Yezid İslam’ın halifesidir ve ona mutlak itaat gerekir’’ düşüncesi hâlâ hâkimdir.

21ci yüzyıl başında İnsan Haklarının, çoğulcu demokrasinin, karşıt görüşlerin dialog kurdukları, uzlaşma kültürünün yerleştiği ve yaşanmaya çalışıldığı bir ortamda ayrımcılık üzerine yapılan tutum ve siyasetleri geride bırakmamız lâzım. Bugün Türkiye’de ve Batı Avrupa’da yaşanan ayrımcılık ve buna dayanan siyasî yaklaşımdan uzaklaşarak İslam’da inançlararsı ve dinlerarası dialoğu gündeme getirmeliyiz. İnsanların ve İnsanlığın ilim ve bilimle huzur ve barış içinde yaşayıp gelişmeleri en ulu hedefimiz olmalıdır.

8- Eğitimi ciddiyetle acil bir şekilde ele almak

Eğitimin hedefi din İnanç önderlerine, kurum yöneticilerine, yetişkin alevilere, genç alevilere ve çocuklara değişik seviyelerde alevilik edep-erkânının, dinbiliminin, felsefesinin, tarihinin eğitimini vermektir. Kentselleşmeden ve gurbette yaşamaktan doğan edep-erkân sorunlarına çözüm aramak, bu yönde bilim adamlarıyla işbirliği yapmak da hedefimiz olmalıdır.

1) Buyruk'ta eğitimin temeli özetle şöyle ifade edilir: “Tasavvufun (“Kal (söz) ve hal birliği”) doğru bir eğitiminin verilebilmesi bir mürşid olmaksızın mümkün değildir. Söz kitaplardan da kısmen öğrenilebilir. Dinleyerek de öğrenilir. Fakat “Hâl” ancak bir “Mürşid-i Kâmil” izlenerek onunla muhabbet edilerek kavranabilir. Böyle bir diyalog içinde yazılı belgelerin görünen (zahirî) anlamları derinlik kazanır ve yavaş yavaş görünmeyen, gizli (batınî) anlamları olgunlaşmaya başlayan; idrak ve gönüllere açılır.”. Bu yaklaşım gözönüne alınmalı.

2) Eğitim bölümü hem Din İnanç Önderleri hem de Taliplerin Eğitim “müfredat” programını hazırlarken, her ikisi için ihtiyaca göre seviyeleri tesbit eder, eğitim bütünlüğünü sağlar ve bu programlar için eğitmenleri bulmalı. Din Önderleri kısmı sadece din önderlerine ve din önderi olarak yetişenlere hitap eder. Seviyesi ona göre olmalı. Talipler için ise yaş bölümüne göre değişik seviyelerde programlar hazırlanmalı. Uzmanlardan destek alınmalı.

3) Eğitim çalışmaları en az dört bölümden oluşmalıdır:

a. Alevi Edep- Erkânı bölümü: Görevi, Alevi edep-erkânı üzerine bilgileri toplamak ve öğretilmesini sağlamaktır;

b. Alevi Dinbilimi(teolojisi) ve Tasavvuf Bölümü: Görevi Alevi Dinbiliminin (teolojisinin) ve sufî tasavvufunun özünü tarihi gelişim içinde araştırmak, öğretilmesini sağlamak ve tanıtmaktır;

c. Alevi ve İslam Tarihi bölümü: Görevi tarihi ilmi araştırmaları yapmak, eğitimi vermek ve tanıtmaktır.

d. Alevi kültürü, örf ve adetleri bölümü: Görevi değişik bütün Alevi birimlerinin geleneklerini, günlük yaşamdaki örf ve adetlerini incelemek ve gelecek nesillere anlatmaktır.

4) Merkezi “Alevi Bilgi Arşivi” hazırlanmalı ve bütün üyelerin ama bilhassa gençlerin Alevilik bilgilerine sanal ortamda da ulaşmaları sağlanmalı. Aynı şekilde sanal kütüphane, foto ve video arşivi de hazırlanmalı ve üyelerinin ulaşımına sunulmalı.

5) Ana hedef bütün eğitim görevini birlik bütünlük içinde derleyecek bir “Alevi Araştırma ve Eğitim Merkezi” kurmak olmalıdır.

9- AİHM kararlarının hayata geçirilmesini sağlamak

AİHM, 2014’te Cemevlerinin ibadethane olduğuna, 2015’te Zorunlu Din Derslerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun hale getirilmesi gerektiğine ve 2016’da devletin inanç gruplarına karşı davranışlarında herhangi bir ayrımcılık olmaması gerektiğine dair üç önemli karar verdi. AİHM Kararlarının uygulanmasını izlemekten sorumlu makam olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’de yaşanan 15.07. 2016 darbe girişimi ve ardından gelen OHAL (Olağanüstü Hal) koşullarında, kararların uygulanması ile ilgili izleme süreçlerini askıya almıştı. 2018’de OHAL’in kaldırılması ile birlikte İnanç Özgürlükleri ile ilgili uygulanmamış kararlar daha önce açılmış olan Eylem-Hasan Zengin davası da eklenerek topluca Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 3-5.Aralık 2019 tarihli 1362’nci toplantısının gündemine alınmıştı. Hükümet 1.06.2020 yeni bir yol haritası verecekti fakat Kovid-19 bahane edilerek bunu daha ileri bir tarihe attı.

Ülkemizde İnanç Özgürlükleri, Eşit Vatandaşlık sorunları ve Alevi Hakları (İnanç gruplarının hakları) ile ilgili sorunların en kısa zamanda aşılması için toplumumuzun tüm katmanlarının el ele çalışması gereken bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bu dönemde sorunlara karşılıklı anlayış ve toplumsal uyum içinde çözüm geliştirme ve uygulama çabalarına çok daha fazla hız verilmesi gerektiği kanısındayız.

Bu yol haritasını beklerken İsviçre’de ve Avrupa ülkelerinde ne yapabiliriz?

Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, AİHM kararlarında tespit edilen ihlallere karşı yerel ve uluslararası ölçekte kamuoyu yaratmanın gerekliliğini işaret etti. Kaboğlu, toplumun her kesiminden katılım sağlanan, çok bileşenli açık hava toplantıları, gösteri ve yürüyüş gibi kolektif eylemlerde bulunmanın, kararlara ilişkin toplumsal bilinç yaratmadaki önemini vurguluyor. Cemevlerinin statüsüyle ilgili davada Alevileri haklı bulduğu karar hakkında Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu “Bu karar ülkenin yarınlarına yönelik fevkalade önemli bir karar ama aynı zamanda çok ciddi toplumsal patlama noktalarını da içeren bir karar. Bu yüzden çok dikkatli olmak ve yol haritasını çok dikkatli çizmek mecburiyetindeyiz” diyor. Bu gözlemlerini gözönüne alarak derneklerimizde ortam eylemler yapmak için harekete geçmemiz gerekli olacak.

10- Alevi topluluğunda özgüven eksikliği

Alevi yasal haklarımızı alıp yaşamın her alanında yaşatmaya başladığımızda özgüvenle bütün sorunlarımıza daha iyi sarılacağımızdan eminim. Bugün kaybetmekte olduğumuz özgüven hem dinsel tanımlarımıza netlik kazandırmamızı ve dinbilimizi daha iyi içtenleştirmemizi sağlayacak hem de saldırılara karşı direncimizi arttıracak ve kimliğimizi daha iyi ifade ederek dışa açılmamızı sağlayacak. Bundan eminim.

11- İletişim

Alevilerin kendi günlük gazeteleri yok. Avrupa’da yaklaşık 20 yıldır düzenli yayınlanan ve aylık olan “Alevilerin Sesi” Dergisi dışında Türkiye’de periyodik olarak yayınlanan kayda değer bir dergileri yok. Deyim yerindeyse zaman zaman çıkan “Can”, “Sürek” ve “Zülfikar” gibi dergiler var… Alevilerin hangi gazeteleri okuduğu ve gazete okuma alışkanlıkları ile ilgili bir araştırma henüz yapılmış değil ancak televizyon için aynı şey söylenemez. Aleviler, Türk televizyon tarihinde ilk kez 2004 yılında KanalTurk ve EuroTurk televizyonları üzerinden ve “Muharrem Sohbetleri” ile görünür oldular. Bu konuda Avrupa’da yaşayan Aleviler işin öncüsü olarak SU, YOL, DÜZGÜN, DEM, TV 10 ve TV12 gibi televizyonlar kurarken, Türkiye’deki Aleviler de CEM TV ve BARIŞ TV’yi kurdular. Bu televizyonlardan YOL, TV 10, CEM ve BARIŞ TURKSAT üzerinden yayın yapmaya devam ediyorlar. Hiç biri DIGITURK platformunda yer almayan bu televizyonlar, henüz “ana akım medya’’ ile yarışabilecek durumda değiller. İnternet alanında ise yüzlerce “Alevi sitesi” olsa da, habercem.com ve kirmizihaber.com, alevihaberajansi.com ve alevizyon.com dışında “haber sitesi” özelliği de taşıyan site sayısı yok denecek kadar azdır. Bugün Avrupa ülkelerinde facebook ve youtube üzerinden yayın yapan Tvler görülmeye başladı. İsviçre’de bu konuda bir çalışma yapılması, hiç olmazsa ortak bir girişim çok iyi olur.

SON SÖZ

Muradım nasihat bunda söylemek

Size lâyık olan onu dinlemek

Sev seni seveni, zay etme emek

Sevenin sözünden geçici olma

Karac'oğlan söyler sözün, başarır

Aşkın deryasını boydan aşırır

Seni bir mecliste hacil düşürür

Kötülerle konup göçücü olma

Karacaoğlan

DİĞER BÖLÜMLER

1- ALEVİLERİN AVRUPA ÜLKELERİNDE YAŞAMI

2- ALEVİLİK ÜZERİNDE BİLGİ KİRLİLİĞİ

3- TALİP-DEDE-MÜRŞİT İLİŞKİLERİNDE SORUNLAR

4- ALEVİ KURUMLARININ YAPISAL,HUKUKSAL VE SİYASAL SORUNLARI

5- ALEVİ EĞİTİMİNİN ALTYAPISI ve ÖĞRETİMİ

6- ALEVİLİĞİ VE TERIMLERİNİN DİNBİLİMİ İLE TANIMLAMA

7- ALEVİ TARİHİNİN VE ALEVİLİĞİN MİHENK TAŞLARI

8- SONUÇ